Zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılmasına ilişkin Yargıtay kararları
“…Alacaklı tarafından borçlu hakkında başlatılan genel haciz yoluyla ilamsız icra takibinde, borçlunun icra mahkemesine başvurusunda; icra takip dosyasında son işlem tarihinden itibaren on yıldan fazla zaman geçtiğini, takibin zamanaşımına uğradığını ileri sürerek zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep ettiği, mahkemece şikayetin kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takip dayanağı taşıt kredisi sözleşmesidir. Borçlar Kanunu’nun 146. maddesinde belirtildiği üzere kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir. Somut olayda da alacağın niteliği itibarıyla zamanaşımı süresi on yıl olup ödeme emrinin 17/03/2004 tarihinde borçluya tebliğ edildiği, ödeme emrine itiraz edilmeyerek takibin kesinleştiği, alacaklı vekilinin haciz talep etmesi üzerine esas icra müdürlüğü tarafından talimat yazıldığı ve talimat icra dairesinin 22.10.2005 tarihinde borçlunun menkul mallarının haczi için işlem yaptığı, şikayet tarihi 18/06/2015 olup on yıllık sürenin geçmediği ve zamanaşımının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece, şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken istemin kabulü ile icranın geri bırakılması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2015/31946 E.,2016/9808 K.
Alacaklı vekili tarafından başlatılan çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlu vekilinin, takibin işlemsiz bırakılması nedeniyle zamanaşımının oluştuğunu ileri sürerek icranın geri bırakılmasını istediği, mahkemece, şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere takip dayanağı çekin ibraz süresinin bitim tarihi 03/02/2012 tarihinden önce olduğundan 6 aylık zamanaşımı süresine tabidir.
Somut olayda, örnek 10 ödeme emrinin borçluya tebliğ edildiği ve takibin kesinleştiği, takibin kesinleşmesinden sonra alacaklı vekilinin şikayetçi borçlu hakkında, 23/05/2012-07/05/2013 ile 07/02/2014-16/09/2014 tarihleri arasında zamanaşımını kesen bir takip işlemi bulunmadığından takip dayanağı çeke ilişkin 6 aylık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmıştır.
O halde mahkemece İİK’nun 71/son maddesi göndermesiyle uygulanması gereken aynı Kanun’un 33/a maddesi gereğince icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2016/2375 E. , 2016/7141 K.
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra borçlunun zamanaşımı nedeniyle İİK.’nun 71. ve 33-a maddeleri uyarınca icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu anlaşılmaktadır.
Takip dayanağı bono olup takip tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK.’nun 690. maddesi göndermesiyle bonolar hakkında uygulanması gereken aynı Kanun’un 661/l. maddesi gereğince, keşideciye karşı başlatılacak takiplerde zamanaşımı süresi vadeden itibaren üç yıldır.
Öte yandan, 12.12.2003 günlü 5020 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na eklenen ve 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren ek 3. maddeyle fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıl olarak öngörülmüştür. Aynı kural, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 141. maddesinde de benimsenmiş olup; anılan maddede “Bu kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi 20 yıldır.” hükmüne yer verilmiştir.
Nitekim, 5411 sayılı Kanun’un geçici 16. maddesinde; “Bu kanun ile Fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek zamanaşımı ve diğer konularda Fon lehine getirilen hükümler makable şamildir.” düzenlemesi yer almakta iken; anılan maddede yer alan ”zamanaşımı” sözcüğü Anayasa Mahkemesi’nin 04.06.2014 tarih ve 2014/85-103 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve söz konusu kararın, 12.09.2014 tarihinde 29117 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Bu durumda, Anayasa Mahkemesi’nin sözü edilen kararıyla TMSF lehine getirilen yirmi yıllık zamanaşımı süresinin geçmişe etkili olacağına yönelik düzenleme iptal edilmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilen geçici 16. maddenin yürürlük tarihi olan 01.11.2005 tarihinden önce bonoyu düzenleyen keşideci hakkında uygulanması öngörülen üç yıllık zamanaşımı süresinin dolması halinde Fon lehine getirilen zamanaşımı düzenlemesinin uygulanma olanağı kalmadığından zamanaşımının yirmi yıl olduğunun kabulü de mümkün olmayacaktır.
Diğer taraftan, Anayasa’nın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümese de, 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere, iptalin kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği, ancak henüz devam eden uyuşmazlıkların iptal kapsamında bulunacağı açıktır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, takibe konu bonoda keşideci konumunda olan borçlu hakkında 18.02.2000 tarihinde takibe başlandığı, 22.02.2000 tarihinde ödeme emri tebliğ edilerek takibin kesinleştiği, alacaklı tarafça 24.04.2000 tarihinden 07.05.2003 tarihine kadar borçlu ile ilgili zamanaşımını kesen bir işlem yapılmadığı görülmektedir. Öyleyse, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde belirtilen tarihler arasında keşideci konumunda olan borçlu hakkında üç yıllık zamanaşımının gerçekleştiği anlaşılmakta olup; esasen, bu husus mahkemenin de kabulündedir.
O halde, mahkemece, istemin açıklanan nedenle kabulüne karar verilmesi gerekirken; yazılı gerekçeyle hüküm tesisi yerinde değil ise de; sonuçta istem kabul edildiğinden sonucu doğru mahkeme kararının onanması gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2015/23416 E. , 2016/5011 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla ilamsız icra takibine başlandığı, takibin kesinleştiği, borçlunun zamanaşımı süresinin dolduğunu ileri sürerek takibin iptali, takibin iptalinin mümkün olmaması halinde icranın geri bırakılması talebiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, dosyanın infaz edilmesi ve davanın konusuz kalması nedeniyle istemin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Borçlunun icra mahkemesine başvurusu takibin kesinleşmesinden sonraki döneme ilişkin zamanaşımı itirazı olup, yasal dayanağı İİK. nun 71.maddesidir.
Somut olayda borçlu …’ın 04.03.2015 tarihinde icra mahkemesine başvurduğu, dosya borcunun ise 10.04.2015 tarihinde icra kefili …. tarafından ödendiği görülmektedir.
Açıkça şikayetten vazgeçilmeksizin, borcun cebri icra tehdidi altında ödenmesi şikayeti konusuz kılmaz. Her dava ve şikayet, davanın açıldığı (şikayetin yapıldığı) andaki şartlara göre değerlendirilir.(Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/12-177 esas, 2011/300 karar sayılı 11.05.2011 tarihli kararı) Kaldı ki somut olayda icra takibine konu borç, şikayetçi borçlu tarafından değil, icra kefilince ödenmiştir.
İcra kefili ….’ın, İİK’nun 106-110. maddeleri uyarınca süresinde satış istenilmediği gerekçesi ile haczin kaldırılması istemiyle ilgili olarak İcra Hukuk Mahkemesi’nin 25.03.2015 tarih, 2015/360 E.-2015/268 K. sayılı ilamı ile verilen karar, borçlunun zamanaşımı nedeniyle icranın geribırakılması isteminin incelenmesine engel değildir.
O halde, mahkemece, borçlunun zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılması isteminin esası incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2015/24390 E. , 2016/1012 K.
Alacaklı tarafından borçlu aleyhine bir adet çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibine başlandığı, borçlunun takibin kesinleşmesinden sonra 04.06.2013, 08.10.2013 tarihli taleplerle ilgili masraf yatırılmadığını, yine ödeme muhtırası gönderilmesinin zamanaşımını kesmediğini, çekin 6 aylık zamanaşımına uğradığını ileri sürerek İİK’nun 71/2. maddesinin göndermesiyle İİK’nun 33/a maddesi uyarınca icranın geri bırakılması talebiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece aynı konuya ilişkin daha önceki dönemi kapsar zamanaşımı şikayeti olması nedeniyle 04.06.2013 tarihinden dava tarihine kadarki döneme ilişkin değerlendirme yapılarak zamanaşımının gerçekleşmediği kabul edilip, istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takip dosyası incelendiğinde; 15.10.2010 keşide tarihli çeke dayalı başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibinde, örnek 10 ödeme emrinin 28.05.2011 tarihinde borçlu tarafa tebliğ edildiği takibin kesinleştiği, şikayetçi borçlunun 26.09.2013 tarihinde, 01.06.2012 – 09.01.2013 tarihleri arası icra takip işlemi yapılmadığını ileri sürerek zamanaşımı şikayetinde bulunduğu, şikayetin halen derdest olduğu görülmektedir.
Takip dosyasında şikayet konusu edilen dönem aralığı incelendiğinde; alacaklının 04.06.2013 tarihli talebi ile borçlunun Uyap’tan SGK kayıtlarının taranması ile çalışıp çalışmadığının araştırılması, çalışması halinde almakta olduğu maaşın 1/4’ü ile diğer hak ve alacaklarının haczi konusunda müzekkere yazılmasını, 08.10.2013 tarihli talebi ile borçlunun mernis adresine ödeme muhtırası tebliğ edilmesini, 30.10.2013 tarihinde ise borçlu adına kayıtlı araçların tespiti ile varsa Uyap’daki kayıtlarına haciz ve yakalama şerhi konulmasını istediği, talepler konusunda icra müdürlüğü tarafından, masraf yatırıldığında işlem yapılmasına karar verildiği görülmektedir.
Somut olayda mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, 08.10.2013 tarihli borçlu tarafa ödeme muhtırası gönderilmesi yönündeki alacaklı talebi,zamanaşımını keser nitelikte icra takip işlemi değildir. Diğer taraftan icra müdürlüğünün araştırma yükümlülüğü bulunmadığı halde, alacaklı tarafın 04.06.2013 ile 30.10.2013 tarihli talepleri icra müdürlüğünce araştırma yapılmasına yönelik nitelikte olup, bu nedenle söz konusu işlemlerzamanaşımını kesmeyeceği gibi, bir an için aksi düşünülse dahi belirtilen talepler için icra müdürlüğünce masraf yatırılması halinde işlem yapılmasına karar verildiği halde, takip dosyasının incelenmesinde söz konusu haciz işlemi için masraf yatırıldığına dair dosya içinde tahsilat makbuzunun bulunmadığı görülmektedir.
O halde mahkemece, 04.06.2013 ile şikayet tarihi olan 31.01.2014 tarihleri arasında çek de zamanaşımı gerçekleştiğinden istemin kabulü ile İİK’nun 71/son maddesinin göndermesiyle aynı Kanun’un 33/a maddesi gereğince zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle istemin reddine dair hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2015/32555 E. , 2016/404 K.
Alacaklı tarafından borçlu hakkında bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibine başlandığı, şikayetçinin borçlunun mirasçısı olduğunu ileri sürerek icra mahkemesine yaptığı başvurusunda zamanaşımı iddiasında bulunduğu, mahkemece, açılan imza itirazı ve ortaklığın giderilmesi davalarıyla zamanaşımının kesildiği gerekçesiyle talebin redddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Şikayetçinin başvurusu, İ.İ.K.’nun 170/b maddesinin göndermesi ile aynı Kanun’un 71/2 ve 33/a maddelerine dayalı olarak takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımının oluşması nedeniyle icranın geri bırakılması talebine ilişkindir.
TTK’nun 690. maddesinin göndermesi ile bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanun’un 662. maddesinde zamanaşımını kesen sebepler “dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılmıştır. TTK’nun 663/2. maddesine göre ise, zamanaşımının kesilmesi ile kesildiği tarihten itibaren yeni bir süre işlemeye başlar.
Somut olayda, takibin borçlu …. hakkında başlatıldığı, borçlunun açtığı imzaya itiraz davasında takibin durdurulmasına yönelik tedbir kararı verildiğine ilişkin bir bilgi bulunmadığı ve takibin kesinleşmesinden sonra borçlunun 12.9.2013 tarihinde ölümü üzerine, mirasçısı …’nün icra mahkemesine başvurarak zamanaşımı şikayetinde bulunduğu anlaşılmakla, İİK’nun 170/1. maddesinin ikinci cümlesi gereğince, tedbir kararı verilmeyen imza itirazı zamanaşımını kesmez.
Bununla birlikte, her ne kadar ihtiyati tedbir kararı verilmeyen imzaya itiraz talebi ve alacaklının icra müdürlüğünden yetki alarak açtığı ortaklığın giderilmesi davası zamanşımını kesmez ise de, İİK’nun 121. maddesine göre yapılan talep ile ortaklığın giderilmesi ilamına dayalı olarak yapılan satış talebi ve yenileme istemi zamanaşmını keseceğinden, işlemler arasında T.T.K.’nun 749. maddesinde öngörülen 3 yıllık zamanaşımısüresinin dolmadığı anlaşılmıştır.
O halde mahkemece, zamanaşımı şikayetinin bu nedenlerle reddi gerekirken yazılı gerekçeyle reddi yerinde değil ise de; sonuçta istem reddedildiğinden sonucu doğru mahkeme kararının onanması gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2015/23241 E. , 2016/492 K.
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibinin kesinleşmesinden sonra borçlularınzamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, takip işlemleri arasında üç yıllıkzamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesi ile istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takip dayanağı bononun tanzim tarihi itibariyle uygulanması gereken 6762 sayılı …’nun 688/6. maddesine göre bononun, kambiyo senedi vasfını taşıyabilmesi için, tanzim yeri unsurunu ihtiva etmesi gereklidir. Aynı Kanun’un 689/son maddesine göre ise, tanzim edildiği yer gösterilmeyen bir bononun, tanzim edenin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde tanzim edilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır. …’nun 02.10.1996 tarih ve 1996/12-590 sayılı kararında da benimsendiği üzere, tanzim yeri olarak idari birim adının yazılması yeterli ve zorunlu olup, ayrıca adres gösterilmesi mecburiyeti bulunmamaktadır.
Öte yandan, icra takibine konu alacak hangi zamanaşımı süresine tabi ise; icra takibinde de aynı zamanaşımı süresi uygulanır. Alacaklı tarafından, genel haciz yolu ya da kambiyo senetlerine mahsus haciz yollarından herhangi birinin tercih edilmiş olması, dayanak belge bono niteliğini taşıdığı sürece sonuca etkili olmayıp, her iki halde de zamanaşımı süresi Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre belirlenir. Yine dayanak belgenin, anılan niteliği haiz olmaması halinde de seçilen takip yoluna bakılmaksızın bu kez 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesinde (mülga 818 sayılı BK.’nun 125.maddesi) düzenlenen 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır.
Somut olayda, takibe dayanak bonoda tanzim yeri belirtilmediği gibi tanzim edenin isminin yanında da her hangi bir idari birim gösterilmemiştir. Bu durumda, dayanak belge bono niteliğinde olmayıp, adi senet hükmünde bulunduğundan …’nun 146. maddesinde düzenlenen on yıllıkzamanaşımına tâbi olup; sözkonusu senetteki alacak ile ilgili olarak on yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, mahkemece,yukarıda açıklandığı üzere takibe dayanak belge yönünden takip işlemleri arasında on yıllık zamanaşımının gerçekleşmediği gözetilerek istemin reddine karar verilmesi gerekirken; yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetsiz ise de; sonuçta istem reddedildiğinden sonucu doğru mahkeme kararının onanması gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2015/18493 E. , 2015/31162 K.
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlunun, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde işlem yapılmaması nedeniyle zamanaşımı oluştuğunu ileri sürerek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece istemin reddine karar verildiği görülmektedir.
Takip dayanağı bononun tanzim tarihi itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nun 690.maddesi göndermesiyle bonolar hakkında da uygulanması gereken anılan Kanunun 661/1. maddesi gereğince, poliçeyi kabul eden muhataba (bonoyu düzenleyen keşideciye) karşı başlatılacak takiplerde zamanaşımı süresi vadeden itibaren üç yıldır. TTK’nun 661/2.maddesine göre ise, hamilin cirantayı takip etmesi halindezamanaşımı süresi bir yıldır. 6762 sayılı TTK’nun 688/6. (6102 sayılı TTK 776) maddesi uyarınca; “bonolarda tanzim edildiği gün ve yerin yazılması zorunludur.” Takibe dayanak belgenin, bono vasfına haiz olmaması halinde de seçilen takip yoluna bakılmaksızın 818 sayılı BK.’nun 125.maddesinde düzenlenen 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 133. maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan ve TTK’nun 690. maddesi gereğince bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanunun 662. maddesinde, zamanaşımını kesen sebepler; “dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılmış olup, bu maddede öngörülen sebepler dışındazamanaşımı kesilmez. Ancak alacaklının icra dosyasında yapacağı takip işlemleri de zamanaşımını keser. Ne var ki; TTK’nun 663. maddesi uyarınca zamanaşımını kesen işlem kimin hakkında yapılmışsa, ancak ona karşı hüküm ifade eder.
Somut olayda; bono vasfına sahip olmayan belgeye dayalı olarak borçlu ciranta … hakkında 18.03.1999 tarihinde takibe başlandığı, 06.04.1999 tarihinde ödeme emri tebliğ edilerek takibin kesinleştiği,borçlu tarafından aynı takibe ilişkin olarak … İcra Hukuk Mahkemesinin 17.12.2009 tarih ve 2009/244 Esas 2009/284 Kararı ile icra takibinin geri bırakılması için açılan davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
O halde, mahkemece, … İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/244 Esas, 2009/284 Kararının söz konusu şikayet yönünden kesin hüküm oluşturup oluşturmadığı incelenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2015/18320 E. , 2015/31223 K.
Borçlu vekili icra mahkemesine başvurarak, müvekkili hakkında çeke dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takibin kesinleşmesinden sonraki devrede oluşan zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Takip dayanağı belge kambiyo senedi niteliğinde bono olduğundan davaya konu olayda takip dayanağı senedin tanzim ve takip tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nun 661, 662. ve 663. maddelerinin uygulanması gerekir. TTK’nun 661. maddesi uyarınca bonolar için 3 yıllıkzamanaşımı öngörülmüştür. Diğer yandan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 133. maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan TTK’nun 662. maddesinde “müruruzaman; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi sebepleriyle kesilir” hükmüne yer verilmiştir.
TTK’nun 662. maddesinde dava açılması ile kastedilen, kambiyo senetleri hukukuna ilişkin bir talep dolayısıyla yetkili mahkeme nezdinde, usulüne uygun bir davanın açılmış bulunmasıdır. Örneğin senet borçlusunun açtığı senet iptal davası zamanaşımını kesmez. (TTK 669 vd. md.) Keza ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir, önceki davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması vs. davaları da zamanaşımını kesici nitelikte değildir. Zira açılmış bulunan davanın, HUMK’nun 237. maddesindeki kesin hükme konu teşkil edecek biçimde nizalı kazaya konu edilmesi gerekir (12. H.D. 07/04/1983-1439 K. -2701 E.).
Anılan maddede mücerret dava açılmasından söz edilmekte olup, bu davanın kimin tarafından açılacağı hususunda bir açıklık bulunmamaktadır. Ancak borçlu tarafından açılacak davada, alacaklı durumundaki davalının, itirazını def’i yolu ile ileri sürmesi halinde borçlu tarafından alacaklı aleyhine açılan menfi tespit davasının da bu nedenle zamanaşımını kesmesi gerekir. Nitekim, Yargıtay HGK’nun 20.1.1996 tarih 1996/12–654 esas 1996/805 sayılı kararı ile de aynı ilke kabul edilmiştir.
… Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2004/174 Esas ve 2012/226 Karar sayılı kararı ve bu karara ilişkin dava dosyasının incelenmesinde; takip dayanağı çekten kaynaklı borcu olmadığı iddiası ile 18.05.2004 tarihinde borçlu-keşideci tarafından davalı … hakkında menfi tespit davası açıldığı, davada …’ın vekil tayin ettiği Av…. tarafından temsil edildiği, adı geçen avukatın davaya karşı itirazlarının savunma yolu ile ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istediği; mahkemece menfi tespit davasının reddine karar verildiği ve kararın 29.01.2014 günü kesinleştiği görülmüştür. Bu durumda, menfi tespit davasının reddine yönelik anılan bu mahkeme kararının davaya karşı itiraz ve def’ilerini vekil tayin ederek ileri süren alacaklı … yönünden de bağlayıcı olduğu ve adı geçen alacaklı hakkında zamanaşımını keseceği kuşkusuzdur.
O halde, mahkemece; borçlunun İİK’nun 71 ve 33/a maddelerine göre icranın geri bırakılması istemi ile 14.04.2014 tarihinde yaptığı başvurusunun bu gerekçeyle reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunduğundan onanması gerekirken Dairemizce bozulduğu anlaşıldığından alacaklının karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2015/27895 E. , 2015/31179 K.
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu icra takibinin kesinleşmesinden sonra borçlununzamanaşımı nedeniyle İİK’nun 71. ve 33-a. maddeleri uyarınca icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, takip işlemleri arasında üç yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi ile istemin kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
.. İcra Müdürlüğü’nün icra mahkemesine gönderdiği 04.02.2015 tarihli cevabi yazıda, uyuşmazlık konusu olan 2010/7999 Esas sayılı dosyanın tüm aramalara rağmen bulunamadığı belirtilmektedir.
4473 Sayılı Yangın, Yersarsıntısı, … veya Heyelan Sebebiyle Mahkeme ve Adliye Dairelerinde Ziyaa Uğrayan Dosyalar Hakkında Yapılacak Muamelelere Dair Kanun’un 18. maddesinde; “İcra dosyalarının yenileme muamelesi yazılı deliller ve vesikalar üzerine icra ve iflas tetkik mercii vazifesini gören icra hakimleri tarafından yapılır. Tetkik mercii icabında zayi olan delilleri tesbit için şahit de dinleyebilir” düzenlemesi yer almaktadır. Yerleşik Yargıtay İçtihatları ve … Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü genelgeleri uyarınca anılan yasa hükmü, başka nedenlerle kaybolan icra dosyalarının ihyası hakkında da kıyasen uygulanır. Bu genelgeye göre öncelikle zayi olduğu ileri sürülen dosyanın ilgili mahkeme veya icra dairelerinin kalem ve arşivinde titizlikle aranması, bulunamadığı takdirde düzenlenecek tutanağın onaylı bir suretinin Bakanlığa gönderilmesi, Bakanlıkça dosyanın yenilenmesine karar verilmesi halinde bu kararın bir an önce mahallinde mutat vasıtalarla neşir ve ilan edilmesinin sağlanması, dosyanın yenilenmesine ilişkin kararın Bakanlıkça yaptırılacak resmi gazete ilanı ve kıyasen mahallinde yapılacak olan ilandan sonra Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 150. maddesi hükmünün uygulanabileceği dava dosyaları ile icra dosyalarının zayi olması durumunda 4473 Sayılı Kanun’un 3. maddesinde belirtilen kişilerin dosyanın ihyası talebi üzerine; ziyaa uğrayan dosyaların yenilenmesi için gereken işlemlerin yapılması gerektiği belirtilmiştir.
Somut olayda, uyuşmazlık konusu olan… İcra Müdürlüğü’nün 2010/7999 Esas sayılı dosyası kayıp olduğu halde mahkemece icra dosyası ihya edilmeden UYAP safahat bilgilerine göre zamanaşımı itirazının hakkında karar verildiği görülmektedir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemelerde belirtildiği şekilde icra dosyanın ihyasına karar verilip dosya ihya edildikten sonra borçlunun itirazı incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucunda yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2015/17370 E. , 2015/30426 K.
Borçlunun, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımının oluştuğu iddiasıyla icranın geri bırakılması istemiyle icra mahkemesine müracaat ettiği, mahkemece, borçlu duruşmaya gelmediğinden ve üç ay içinde yenileme talebinde de bulunmadığından HMK’nun 150. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği görülmektedir.
Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla yapılan takipte borçlunun, İİK’nun 71/2 ve 33/a maddelerine dayalı olarak takibin kesinleşmesinden sonraki aşamada zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılması talebi şikayet niteliğindedir.
Şikayetler hakkında yargılama usulünü düzenleyen, İİK’nun 18/3. maddesi; “Aksine hüküm bulunmayan hallerde icra mahkemesi, şikayet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir” hükmünü içermektedir.
O halde mahkemece İİK’nun 18/3. maddesi gözetilerek, taraflar gelmeseler bile inceleme yapılıp şikayetin sonuçlandırılması gerekirken, olayda uygulama yeri bulunmayan HMK’nun 150. maddesine göre davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2015/20217 E. , 2015/30347 K.
Alacaklı başlattığı kiralanan taşınmazların ilamsız icra yolu ile tahliye takibine karşı borçlunun, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde borcunzamanaşımına uğradığından İİK 71/2.fıkrasına göre takibin geri bırakılmasına karar verilmesi için icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece borçlunun talebinin reddine karar verildiği görülmektedir.
İİK’nun 78/2. maddesi gereğince, alacaklının haciz isteme hakkı, ödeme emrinin tebliğ tarihinden itibaren bir yıl geçmekle düşer. Bu durumda takip dosyası işlemden kaldırılır (md. 78/4). Bir yıllık süre (md.78/2) içinde haciz talebinde bulunan alacaklı, haciz talebini geri alabilir. Bu halde yeniden bir yıllık haciz isteme süresi işlemeye başlamaz. Alacaklı ancak, ödeme emrinin tebliğinden itibaren işlemeye başlamış olan bir yıllık sürenin, varsa kalan kısmında, yeniden haciz talebinde bulunabilir (md. 78/5). Anılan sürelerin geçirilmesi halinde alacaklının “haciz isteme hakkı” düşer. Alacaklı, yeniden haciz isteyebilmek için yenileme talebinde bulunmalı ve bu talep borçluya tebliğ edilmelidir.
Somut olayda İİK’nun 78. maddesi gereğince, alacaklı ödeme emrinin tebliğinden itibaren 1 yıllık süre içerisinde haciz talebinde bulunduğuna göre, bu haczin düşmesinden sonra takibe devam edebilmek için takibin yenilenmesine ve yenileme harcı ödenmesine gerek bulunmamaktadır.). Bu nedenle alacaklının haciz talebi içermeyen yenileme talebi icra takip işlemi niteliğinde olmadığından bu talep zamanaşımını kesmez.
İcra takibinin dayanağı 1990 tarihli kira sözleşmesi olduğuna göre, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde işleyecek zamanaşımı süresi 818 sayılı BK.nun 126. (6098 sayılı BK.nun 147.) maddesine göre 5 yıldır. Aynı Kanunun 133. (6098 sayılı Kanunun 154.) maddesinin 1 nolu bendinede zamanaşımını kesen sebepler düzenlenmiş olup, buna göre; borçlu borcu ikrar ettiği, hususiyle faiz veya mahsuben bir miktar para veya rehin yahut kefil verdiği takdirde; (Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse) zamanaşımı kesilir. Yine aynı Kanunun 135. (6098 sayılı Kanunun 156.) maddesinde; “Müruruzaman kat’edilmiş olunca kat’ıdan itibaren yeni bir müddet cereyan etmeye başlar” düzenlemesi yer almaktadır.
İcra dosyasında haciz tarihi olan 02.11.2009 tarihinden itibaren zamanaşımını kesen icra takip işlemi yapılmadığından kira alacaklarına ilişkin 5 yıllık zamanaşımı süresi geçmiştir. Açıklanan nedenlerle mahkemece borçlunun zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılması şikayetinin kabulü gerekirken şikayetin reddi yönünde yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2015/18921 E. , 2015/29088 K.
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlunun, çekin zamanaşımına uğradığını belirterek icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, istemin kabulü ile takibin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımının oluşması halinde takibin şekline göre İİK.nun 170/b maddesi göndermesi ile olayda uygulanması gerekli aynı yasanın 71/2 ve 33/a-1 maddeleri gereğince icranın geri bırakılmasına karar verilir. Mahkemece yukarıda belirtilen madde hükmü uyarınca icranın geri bırakılması yerine, takibin iptaline karar verilmesi isabetsiz olup hükmün bu nedenle bozulması gerekmekle beraber, anılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından mahkeme kararının düzeltilerek onanması yoluna gidilmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2015/15179 E. , 2015/27674 K.
Alacaklı tarafından altı adet bonoya dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibinin kesinleşmesinden sonra borçluların zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurdukları, mahkemece, takip işlemleri arasında üç yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi ile istemin kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takip dayanağı bonoların tanzim tarihi itibariyle uygulanması gereken 6762 sayılı TTK.’nun 688/6. maddesine göre bononun, kambiyo senedi vasfını taşıyabilmesi için, tanzim yeri unsurunu ihtiva etmesi gereklidir. Aynı Kanun’un 689/son maddesine göre ise, tanzim edildiği yer gösterilmeyen bir bononun, tanzim edenin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde tanzim edilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır. H.G.K.’nun 02.10.1996 tarih ve 1996/12-590 sayılı kararında da benimsendiği üzere, tanzim yeri olarak idari birim adının yazılması yeterli ve zorunlu olup, ayrıca adres gösterilmesi mecburiyeti bulunmamaktadır. Somut olayda, takip dayanağı 5.000 TL bedelli, 20.12.2005 tanzim, 01.01.2006 vade tarihli bononun Keşide yerinin bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda takibe konu senet kambiyo senedi vasfını taşımamakta olup, mahkemece bu senet yönünden verilen icranın geri bırakılması kararı doğru olmamıştır.
Yine 6762 sayılı TTK.’nun 688/6. maddesi gereğince bonoda lehtarın ad ve soyadının yazılı olması zorunludur. Lehtar, gerçek veya tüzel kişi olarak bonoda gösterilmez ise dayanak belge bono olarak kabul edilemeyeceğinden, bu belge nedeniyle borçlu hakkında kambiyo senetlerine özgü yolla takip yapılması mümkün değildir. Somut olayda, takip dayanağı 2.400 TL bedelli, 15.04.2006 tanzim, 15.05.2006 vade tarihli bonoda Lehtarın bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda; takibe konu edilen senet kambiyo senedi vasfını taşımamakta olup, mahkemece bu senet yönünden verilen icranın geri bırakılması kararı doğru olmamıştır.
Öte yandan TTK.nun 690. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken aynı Kanun’un 615/3. maddesi gereğince, bononun vade tarihinin, düzenlenme gününden muayyen bir müddet sonraya ait bulunması zorunludur. Somut olayda, takip dayanağı 2.200 TLbedelli, 01.06.2006 tanzim, 02.10.2005 vade tarihli bonoda vade tarihinin tanzim tarihinden önce olduğu görülmektedir. Bu durumda; takibe konu edilen senet kambiyo senedi vasfını taşımamakta olup, mahkemece bu senet yönünden verilen icranın geri bırakılması kararı da doğru olmamıştır.
Dolayısıyla, yukarıda açıklanan nedenlerle takibe dayanak yapılan;
1) 5.000 TL bedelli, 20.12.2005 tanzim, 01.01.2006 vade tarihli,
2) 2.400 TL bedelli, 15.04.2006 tanzim, 15.05.2006 vade tarihli ve
3) 2.200 TL bedelli, 01.06.2006 tanzim, 02.10.2005 vade tarihli
belgelerin bono niteliği yoktur. Adi senet hükmünde bulunan bu belgeler, 6098 sayılı TBK.’nun 146. maddesinde (mülga 818 sayılı BK.’nun 125. maddesi) düzenlenen on yıllık zamanaşımına tâbi olup; sözkonusu senetlerdeki alacaklarla ile ilgili olarak on yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı açıktır.
Hal böyle olunca, mahkemece, yukarıda açıklandığı üzere takibe dayanak üç adet belge yönünden on yıllık zamanaşımının gerçekleşmediği gözetilerek zamanaşımı şikayetinin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile icranın geri bırakılması yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup mahkeme kararının iş bu üç adet belgeye hasren bozulması gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2015/13298 E. , 2015/25329 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra, borçlununzamanaşımı nedeniyle İİK’ nun 71. ve 33-a maddeleri uyarınca icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, TTK’nun 726. maddesinde yapılan değişiklikle çeklerde zamanaşımının üç yıl olduğu ve bu sürenin dolmadığı gerekçesiyle istemin reddine karar verildiği, kararın borçlu tarafça temyizi üzerine Dairemizce 6 aylık zamanaşımının uygulanması gerektiği belirtilerek, bu yönde inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi için mahkeme kararının bozulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bozma ilamı alacaklı vekiline 04/08/2015 tarihinde tebliğ edilmiş, alacaklı vekili 10 günlük süre geçtikten sonra 26/08/2015 tarihinde karar düzeltme isteminde bulunmuşsa da, alacaklı vekilinin karar düzeltme dilekçesinde Dairemiz bozma kararının tebliğinin usulsüz olduğunu ileri sürdüğü, tebliğ evrakının incelenmesinde, beyanı sorulan komşu ismi yazılı olmadığından Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre usulüne uygun tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır. Tebligat Kanunu’nun 32.maddesine göre öğrenme tarihi tebliğ tarihi sayıldığından, öğrenme tarihi itibariyle alacaklı vekilinin karar düzeltme isteminin süresinde olduğu kabul edilerek esasa ilişkin karar düzeltme isteminin incelenmesine geçildi:
Düzeltilmesi istenen Yargıtay ilamıyla bunda atıf yapılan mahkeme kararında yazılı gerekçeler ve dosyada mevcut belgeler karşısında karar düzeltme isteği yerinde görülmediği gibi HUMK. nun 440. maddesinde yazılı dört halden hiç birine de uymadığından İİK.nun 366. ve HUMK.nun 442. maddeleri uyarınca (REDDİNE), takdiren 250,00 TL para cezası karar düzeltme isteyenden alınmasına, 57,60 TL karar düzeltme harcından, evvelce alınan harç varsa mahsubu ile eksik harcın karar düzeltme isteyenden tahsiline, 20/10/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
12. Hukuk Dairesi 2015/24208 E. , 2015/25088 K.
Alacaklı vekili tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlunun, takibin işlemsizbırakılması nedeniyle zamanaşımı oluştuğunu ileri sürerek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takip tarihi itibariyle uygulanması gereken 6762 sayılı TTK.nun 692/5. maddesine göre çekin, kambiyo senedi vasfını taşıyabilmesi için, keşide yeri unsurunu ihtiva etmesi gereklidir. Aynı kanunun 708. maddesi gereğince, ibraz süresi çekin keşide edildiği yere göre belirleneceğinden keşide yerinin, hiç bir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde açık olarak gösterilmesi gerekir. Aksi takdirde senedin çek vasfında olduğunun kabulü mümkün değildir. 14/12/1992 günlü ve 1991/1-1992/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da açıklandığı üzere, kısaltılmış olarak yazılan keşide yerinin yukarıda yazılı ilkeye uygun bulunmaması halinde, takip dayanağı belge çek niteliğinde kabul edilemez.
Dayanak belgenin, anılan niteliği haiz olmaması halinde de seçilen takip yoluna bakılmaksızın bu kez BK.nun 125. maddesindeki on yıllıkzamanaşımı uygulanacaktır.
Somut olayda, takip dayanağı çekte keşide yerinin “K. Başı” şeklinde yazıldığı, bu durumda, yukarıda açıklandığı üzere keşide yerinin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek açıklıkta yer almadığı görülmektedir.
Kambiyo senedi niteliği bulunmayan bu senet ile başlatılıp kesinleşen takipte, İİK’nun 71/2. maddesi gereğince takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde işleyecek zamanaşımı süresi 6762 sayılı TTK.nun 726. maddesine göre hesaplanamaz. Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile yapılan takibin kesinleşmesi, sözü edilen durumu değiştirmeyeceğinden olayda uygulanması gereken zamanaşımı süresi, Borçlar Kanunu’nun 125. maddesine göre on yıldır.
O halde, mahkemece, yukarıda açıklanan nedenlerle şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsiz ise de, sonuçta istem reddedildiğinden sonucu doğru kararın onanması gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2015/11830 E. , 2015/24489 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlunun, zamanaşımı nedeniyletakibin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, şikayetin kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
İcra mahkemesi kararları, kural olarak maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmemekle birlikte, aynı takip dosyası nedeniyle, aynı taraflar arasında ve aynı konuda daha önce verilen icra mahkemesi kararları, kesinleşmek koşuluyla sonraki şikayet yönünden birbirlerine karşı kesin hüküm teşkil ederler.
HMK’nun 303/1 maddesi; “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir” hükmünü içermektedir.
HMK’nun 114/1-i maddesi uyarınca kesin hüküm dava şartı olup, HMK’nun 115/2. maddesi, dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulde reddedilmesini zorunlu kılmıştır.
Somut olayda, borçlunun, 15/04/2008 tarihinde, aynı takip dosyası yönünden, 28/11/2005 tarihinden 11/03/2008 tarihine kadar zamanaşımını kesecek nitelikte bir işlem yapılmadığından icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, İstanbul 1.İcra Hukuk Mahkemesinin 03/06/2008 tarih ve 2008/1117 E.-845 K. sayılı kararı ile dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda şikayetin reddine karar verildiği, kararın borçlu vekiline 01/07/2008 tarihinde tebliğ edildiği, iş bu karara karşı temyiz yoluna başvurulmadığı görülmektedir.
Temyize konu dosyada, borçlunun başvurusu, İstanbul 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2008/1117 E-845 K. sayılı dosyasına konu dönemi de kapsar şekilde İİK.nun 71/2. maddesine dayalı zamanaşımı şikayetidir. Bu durumda, daha önceki zamanaşımı şikayetinin başvuru tarihi olan 15/04/2008 tarihine kadar geçen süre yönünden kesin hüküm sözkonusu olduğundan, anılan tarihler bakımından şikayetin kesin hükümnedeniyle reddi gerekecektir.
Mahkemece, İstanbul 1.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2008/1117 E.-845 K.sayılı kararındaki incelemenin, şikayet dilekçesinde belirtilen tarihler ile sınırlı şekilde yapılarak istem reddedildiğinden kesin hüküm oluşturmayacağı kabul edilmiş ise de, bu iddia borçlu tarafından temyiz konusu yapılacak bir husus olup, temyiz yoluna gidilmeksizin karar kesinleşmiştir. Dolayısıyla mahkemenin bu yöndeki gerekçesi yerinde değildir.
O halde, mahkemece, 2008/1117 E.-845 K. sayılı dosyada başvuru tarihi olan 15/04/2008 tarihinden, temyize konu dosyadaki başvuru tarihine (31/10/2014 tarihine) kadar geçen süre yönünden inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile şikayetin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2015/13323 E. , 2015/22569 K.
Alacaklı tarafından iki adet bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine başlandığı, borçlunun takibinzamanaşımına uğradığını ileri sürerek icranın geri bırakılması talebiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, 3 yıllık zamanaşımıdolmadığından, şikayetin reddine karar verildiği görülmektedir.
Somut olayda her ne kadar borçluya ödeme emri tebliğ edilmemiş ise de, alacaklı takibi yenilemiş, bu şekilde takibi devam ettirme iradesini göstermiş olup, başvuru bu haliyle takibin kesinleşmesinden önceki döneme ait zamanaşımı itirazı niteliğindedir.
İİK.nun 170/a-2 maddesi gereğince hakim, yasal sürede yapılan itiraz veya şikayet nedeniyle icra mahkemesine intikal eden işlerde, öncelikle, takip dayanağı senedin kambiyo vasfında olup olmadığını veya alacaklının kambiyo senetlerine özgü yol ile takip hakkının bulunup bulunmadığını re’sen inceleyerek, takibin iptaline karar verebilir.
(Senedin tanzim tarihinde yürürlükte bulunan) 6762 sayılı TTK’nun 690. maddesinin göndermesi ile bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanunun 615. maddesine göre, çift vadeli olarak düzenlenen senetler, bono vasfında sayılamaz.
Somut olayda, takip dayanağı 2 adet bonodan 27.10.2008 tanzim tarihli 6.000 TL bedelli olan senedin “tediye tarihi” kısmında “22.05.2009” tarihinin yazılı olduğu, senet metninde ise vadenin “20 Mayıs 2009” olarak gösterildiği, bu haliyle dayanak bonoda çift vade olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda, mahkemece, belirtilen senet yönünden borçlu hakkındaki takibin, İİK’nun 170/a-2 maddesi uyarınca, re’sen iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile istemin reddi isabetsizdir.
Diğer taraftan, takip dayanağı olan 6.830 TL.lik bononun tanzim tarihi (olan 27.10.2008) itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı TTK.’nun 690.maddesi göndermesiyle bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanunun 661/1. maddesi gereğince, poliçeyi kabul eden muhataba (bonoyu düzenleyen keşideciye) karşı başlatılacak takiplerde zamanaşımı süresi vadeden itibaren üç yıldır. TTK.nun 661/2.maddesine göre ise, hamilin cirantayı takip etmesi halinde zamanaşımı süresi bir yıldır.
Somut olayda, lehdar olan şikayetçi borçluya herhangi bir ödeme emri gönderilmediğinden yapılan haciz taleplerinin şikayet eden borçluya ilişkin olmadığının kabulü gerekir, bu kabule göre de takip tarihi olan 11.07.2009 ile yenileme emri tanzim tarihi olan 19.07.2012’ye kadar şikayetçi borçluya ilişkin zamanaşımını kesen herhangi bir takip işlemi yapılmadığından lehtar konumunda olan muteriz borçlu hakkında 1 yıllıkzamanaşımının gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Sonuç olarak mahkemece, 27.10.2008 keşide, 23.06.2009 ödeme tarihli 6830 TL bedelli bono yönünden zamanaşımı gerçekleştiği için İİK.nun 169/a/4-5. maddesi uyarınca takibin durdurulmasına 27.10.2009 tanzim tarihli, 6.000 TL miktarlı, çift vade taşıyan takip konusu diğer bono yönünden ise takibin iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2015/18259 E. , 2015/22441 K.
Bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile başlatılan icra takibinde borçlu, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemdezamanaşımı süresinin geçtiğini ve bononun zamanaşımına uğradığını ileri sürerek, icranın geri bırakılması istemiyle icra mahkemesine başvurmuştur.
Mahkemece, borçlunun murisine ait olup henüz tapuda adına intikal görmemiş miras payı bulunan taşınmazlar üzerine konulan hacizlernedeniyle İİK.nun 121.maddesi uyarınca izale-i şuyu davası açmak üzere alacaklıya yetki verilmesine ilişkin icra mahkemesinin karar tarihi olan 08.02.2011 tarihi ile Sulh Hukuk Mahkemesi’nce ortaklığın giderilmesine ilişkin davanın reddine dair karar tarihi olan 05.03.2014 tarihleri arasında TTK’nun 726. maddesinde öngörülen 6 aylık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi ile icranın geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takip dayanağı belge, kambiyo senedi niteliğinde bono olduğundan, uyuşmazlık konusu olayda takip dayanağı senedin tanzim tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK.’nun 661, 662. ve 663. maddelerinin uygulanması gerekir. TTK.nun 661. maddesi uyarınca bonolar için 3 yıllıkzamanaşımı öngörülmüştür. Diğer yandan 818 sayılı Borçlar Kanununun 133. maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan TTK.’nun 662. maddesine göre; “Müruruzaman; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi sebepleriyle kesilir.” Ayrıca, başlatılan takipte zamanaşımı süresince, alacaklının, icra dosyasında takibin devamını sağlayıcı nitelikte taleplerde bulunması ve takibi işlemsiz bırakmaması gerekir.
Somut olayda; ödeme emrinin borçluya 10.10.2004 tarihinde tebliğ edildiği ve takibin kesinleştiği, 30.12.2003 tarihinde menkul haczi yapıldığı, 22.12.2008 tarihinde dosyanın yenilendiği, 23.08.2010 tarihinde borçlunun murisinden intikal edecek gayrimenkullere haciz konduğu, alacaklı vekilinin, İİK’nun 121. maddesi uyarınca 24.01.2011 tarihinde dosyanın icra mahkemesine gönderilmesini talep ettiği, icra mahkemesince talep doğrultusunda karar verildiği, alacaklı tarafından açılan ortaklığın giderilmesi davası üzerine tesis edilen Kayseri 3.Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 05.03.2014 tarih ve 2011/253 Esas, 2014/205 Karar sayılı kararına dayalı olarak 07.07.2014 tarihinde satışın talep edildiği görülmektedir.
Her ne kadar alacaklının icra müdürlüğünden yetki alarak açtığı ortaklığın giderilmesi davası zamanaşımını kesen bir dava değil ise de; İİK’nun 121. maddesine göre 24.01.2011 tarihinde yapılan talep ile ortaklığın giderilmesi ilamına dayalı olarak yapılan 07.07.2014 tarihli satış talebizamanaşımını keser (Bununla birlikte anılan bu iki tarih arasında da 3 yıllık sürenin geçtiği görülmektedir).
Ancak, alacaklının, borçluya ödeme emrinin 10.10.2004 tarihinde tebliğ edilmesinden sonra 22.12.2008 tarihli yenileme talebine kadar alacağın tahsiline yönelik herhangi bir işlem yapmadığı ve bu tarihler arasında 3 yıllık zamanaşımının dolmuş olduğu anlaşılmaktadır. Zamanaşımının dolmasından sonra alacaklının işlem yapması halinde ise zamanaşımının kesilmesi ve yeniden zamanaşımı sürelerinin işlemeye başlaması mümkün değildir. Bir diğer ifade ile alacaklının zamanaşımının dolmasından sonra takip dosyasında icra işlemi yapmış olması, ona yeni bir hak bahşetmez. Dolayısı ile alacaklı vekilinin, zamanaşımının gerçekleşmesinden sonra İİK’nun 121. maddesi uyarınca yaptığı talep ilezamanaşımının kesildiği ve yeniden işlemeye başladığının kabulüne olanak bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, 1010.2004 ve 22.12.2008 tarihleri arasında 3 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi ile icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, icra mahkemesince İİK’nun 121. maddesi hükmü uyarınca verilen kararın tarihi ve ortaklığın giderilmesi davasının reddine karar verilen tarih esas alınarak sonuca gidilmesi doğru olmadığı gibi, bono vasfını taşıyan kambiyo senedine dayalı olarak başlatılan takipte, tanzim tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK.’nun bonolara ilişkin 661, 662. ve 663. maddelerinin uygulanması yerine, somut olayda uygulama yeri bulunmayan çeklere ilişkin zamanaşımı hükümlerini düzenleyen aynı kanunun 726. maddesinde öngörülen 6 aylıkzamanaşımı süresinin uygulanarak sonuca gidilmesi isabetsiz ise de, sonuçta borçlunun istemi kabul edilerek icranın geri bırakılmasına karar verildiğinden sonucu itibarı ile doğru olan mahkeme kararının onanması gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2015/8885 E. , 2015/20595 K.
Borçlu vekili icra mahkemesine başvurarak, müvekkili hakkında bonoya dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takibin kesinleşmesinden sonraki devrede oluşan zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Takip dayanağı belge kambiyo senedi niteliğinde bono olduğundan davaya konu olayda takip dayanağı senedin tanzim ve takip tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nun 661, 662. ve 663. maddelerinin uygulanması gerekir. TTK’nun 661. maddesi uyarınca bonolar için 3 yıllıkzamanaşımı öngörülmüştür. Diğer yandan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 133. maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan TTK’nun 662. maddesinde “müruruzaman; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi sebepleriyle kesilir” hükmüne yer verilmiştir.
TTK’nun 662. maddesinde dava açılması ile kastedilen, kambiyo senetleri hukukuna ilişkin bir talep dolayısıyla yetkili mahkeme nezdinde, usulüne uygun bir davanın açılmış bulunmasıdır. Örneğin senet borçlusunun açtığı senet iptal davası zamanaşımını kesmez. (TTK 669 vd. md.) Keza ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir, önceki davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması vs. davaları da zamanaşımını kesici nitelikte değildir. Zira açılmış bulunan davanın, HUMK’nun 237. maddesindeki kesin hükme konu teşkil edecek biçimde nizalı kazaya konu edilmesi gerekir (12. H.D. 07/04/1983-1439 K.-2701 E.).
Anılan maddede mücerret dava açılmasından söz edilmekte olup, bu davanın kimin tarafından açılacağı hususunda bir açıklık bulunmamaktadır. Ancak borçlu tarafından açılacak davada, alacaklı durumundaki davalının, itirazını def’i yolu ile ileri sürmesi halinde borçlu tarafından alacaklı aleyhine açılan menfi tespit davasının da bu nedenle zamanaşımını kesmesi gerekir. Nitekim, Yargıtay HGK’nun 20.1.1996 tarih 1996/12–654 esas 1996/805 sayılı kararı ile de aynı ilke kabul edilmiştir.
Borçlu vekilinin davaya cevap dilekçesi ve temyize cevap dilekçesi ile dosyaya sunduğu … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2007/651 Esas ve 2008/508 sayılı kararın yapılan incelemesinde; takip dayanağı bonodan kaynaklı borcu olmadığı iddiası ile 17.09.2007 tarihinde borçlu-keşideci … tarafından alacaklı-lehdar … hakkında menfi tespit davası açıldığı, mahkemece menfi tespit davasının kabulüne dair verilen kararın Yargıtay 19. HD’nin 2012/1654-4029 Sayılı kararı ile bozulması üzerine mahkemece eski kararda direnildiği ve HGK’nın 2013/19-1155 Esas, 2014/660 sayılı kararıyla 14.05.2014 tarihinde mahkeme kararının bozulmasına karar verildiği görülmüştür.
Bu durumda, menfi tespit davasının reddine yönelik anılan bu mahkeme kararının davaya karşı itiraz ve def’ilerini vekil tayin ederek ileri süren alacaklı … yönünden bağlayıcı olduğu ve adı geçen alacaklı hakkında zamanaşımını keseceği kuşkusuzdur. Dolayısıyla örnek 10 ödeme emrinin borçluya 12.09.2007 tarihinde tebliğ edilerek itiraz edilmediğinden kesinleştiği, borçlunun 17.09.2007 tarihinde menfi tespit davası açtığı ve bu kararın kesinleşme tarihi olan 14.05.2014 tarihine kadar zamanaşımının işlemeyeceği hususu tartışmasızdır.
O halde, mahkemece; borçlunun İİK’nun 71 ve 33/a maddelerine göre icranın geri bırakılması istemi ile 22.10.2014 tarihinde yaptığı başvurusunun bu gerekçeyle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeyle sonuca gidilmesi ve icranın geri bırakılmasına karar verilmesi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2015/9589 E. , 2015/19865 K.
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlunun, diğer itirazları ile birlikte takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde işlem yapılmaması nedeniyle zamanaşımı oluştuğunu ileri sürerek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece şikayetin reddine karar verildiği görülmektedir.
Takip dayanağı bononun tanzim tarihi itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nun 690.maddesi göndermesiyle bonolar hakkında da uygulanması gereken anılan Kanunun 661/1. maddesi gereğince, poliçeyi kabul eden muhataba (bonoyu düzenleyen keşideciye) karşı başlatılacak takiplerde zamanaşımı süresi vadeden itibaren üç yıldır. TTK’nun 661/2.maddesine göre ise, hamilin cirantayı takip etmesi halindezamanaşımı süresi bir yıldır. 6762 Sayılı TTK’nun 614. maddesinde; “Aval veren kimse, kimin için taahhüt altına girmişse tıpkı onun gibi mesul olur.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla, avalist, lehine aval verileni hangi şartlar altında mesul tutuluyorsa,aynı şartlar altında mükellef olur.Zamanaşımı süreleri bakımından da durum aynı olup; poliçeyi kabul eden muhatap (bonoyu düzenleyen keşideci) lehine aval veren kimsenin borcu, TTK ‘nun 661/l. maddesine göre üç yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 133. maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan ve TTK’nun 690. maddesi gereğince bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanunun 662. maddesinde, zamanaşımını kesen sebepler; “dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılmış olup, bu maddede öngörülen sebepler dışındazamanaşımı kesilmez. Ancak alacaklının icra dosyasında yapacağı takip işlemleri de zamanaşımını keser. Ne var ki; TTK’nun 663. maddesi uyarınca zamanaşımını kesen işlem kimin hakkında yapılmışsa, ancak ona karşı hüküm ifade eder.
Somut olayda; şikayetçiler muris …’nın mirasçıları olup muris Kadir, takibe konu bonoda avalist olup borçlu muris hakkında 23.12.2008 tarihinde takibe başlandığı, 08.01.2009 tarihinde ödeme emri tebliğ edilerek takibin kesinleştiği, alacaklı tarafça 23.12.2008 tarihli haciz talebinden sonra 21.02.2012 tarihli haciz talebine kadar borçlu muris Kadir ile ilgili zamanaşımını kesen herhangi bir işlem yapılmadığı anlaşılmaktadır.
O halde, mahkemece, borçlu muris … mirasçıları yönünden İİK’nun 71.ve 33/a maddeleri gereğince icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2015/10788 E. , 2015/17985 K.
Borçlu vekili icra mahkemesine başvurarak, müvekkili hakkında bonoya dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takibin kesinleşmesinden sonraki devrede oluşan zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Takip dayanağı belge kambiyo senedi niteliğinde bono olduğundan davaya konu olayda takip dayanağı senedin tanzim ve takip tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nun 661, 662. ve 663. maddelerinin uygulanması gerekir. TTK’nun 661. maddesi uyarınca bonolar için 3 yıllıkzamanaşımı öngörülmüştür. Diğer yandan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 133. maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan TTK’nun 662. maddesinde “müruruzaman; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi sebepleriyle kesilir” hükmüne yer verilmiştir.
TTK’nun 662. maddesinde dava açılması ile kastedilen, kambiyo senetleri hukukuna ilişkin bir talep dolayısıyla yetkili mahkeme nezdinde, usulüne uygun bir davanın açılmış bulunmasıdır. Örneğin senet borçlusunun açtığı senet iptal davası zamanaşımını kesmez. (TTK 669 vd. md.) Keza ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir, önceki davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması vs. davaları da zamanaşımını kesici nitelikte değildir. Zira açılmış bulunan davanın, HUMK’nun 237. maddesindeki kesin hükme konu teşkil edecek biçimde nizalı kazaya konu edilmesi gerekir (12. H.D. 07/04/1983-1439 K. -2701 E.).
Anılan maddede mücerret dava açılmasından söz edilmekte olup, bu davanın kimin tarafından açılacağı hususunda bir açıklık bulunmamaktadır. Ancak borçlu tarafından açılacak davada, alacaklı durumundaki davalının, itirazını def’i yolu ile ileri sürmesi halinde borçlu tarafından alacaklı aleyhine açılan menfi tespit davasının da bu nedenle zamanaşımını kesmesi gerekir. Nitekim, Yargıtay HGK’nun 20.1.1996 tarih 1996/12–654 esas 1996/805 sayılı kararı ile de aynı ilke kabul edilmiştir.
… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2010/552 Esas ve 2012/374 Karar sayılı kararı ve bu karara ilişkin dava dosyasının incelenmesinde; takip dayanağı bonodan kaynaklı borcu olmadığı iddiası ile 26.08.2010 tarihinde borçlu-keşideci … tarafından davalı … yetkilisi … hakkında menfi tespit davası açıldığı, davada …’ın kendi adına asaleten ve adı geçen şirketi temsilen vekil tayin ettiği Av. … tarafından temsil edildiği, adı geçen avukatın … adına 13.06.2012 günü dilekçe sunarak bonoda alacaklının … olup şirketle ilgisi bulunmadığını beyanla davaya karşı itirazlarının savunma yolu ile ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istediği; mahkemece menfi tespit davasının reddine dair karar gerekçesinde de davalı olarak takip dosya alacaklısı …’ın gösterildiği, kararın bu hali ile Yargıtay 19. HD’nin 2013/1002-5769 Sayılı kararı ile onandığı, tashihi karar isteminin de aynı Dairece 2013/14420 E., ve 2013/17980 K. sayılı karar ile reddedilerek kararın yine davalı … yönünden de hüküm ve sonuç doğuracak biçimde 14.11.2013 günü kesinleştiği görülmüştür. Bu durumda, menfi tespit davasının reddine yönelik anılan bu mahkeme kararının davaya karşı itiraz ve def’ilerini vekil tayin ederek ileri süren alacaklı … yönünden de bağlayıcı olduğu ve adı geçen alacaklı hakkındazamanaşımını keseceği kuşkusuzdur. 10 örnek ödeme emrinin borçluya 07.08.2009 tarihinde tebliğ edildiği, takibin itirazsız kesinleşmesinden sonra 26.08.2010 tarihinde menfi tespit davası açıldığı ve bu kararın kesinleşme tarihi olan 14.11.2013 tarihine kadar zamanaşımının işlemeyeceği tartışmasızdır.
O halde, mahkemece; borçlunun İİK’nun 71 ve 33/a maddelerine göre icranın geri bırakılması istemi ile 31.07.2013 tarihinde yaptığı başvurusunun bu gerekçeyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeyle sonuca gidilmesi ve icranın geri bırakılmasına karar verilmesi isabetsiz olup mahkeme kararının bu nedenlerle bozulması gerekirken taraflarla ilgisi bulunmayan … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/552 Esas ve 2013/74 Karar sayılı kararı esas alınarak alacaklı aleyhine açılmış bir menfi tespit davası bulunmadığına ilişkin açıklama yapılarak maddi hataya dayalı olarak onandığı anlaşılmakla alacaklının karar düzeltme isteminin kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2015/13636 E. , 2015/17827 K.
Çeke dayalı kambiyo takibinde borçlu, takibin kesinleşmesinden sonra zamanaşımı süresinin geçtiğini ve takibin zamanaşımına uğradığını ileri sürerek, icranın geri bırakılması istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, borçlunun payı bulunan taşınmazlar üzerine konulan hacizler nedeniyle İİK.nun 121.maddesi uyarınca satışın nasıl yapılacağı hususunun araştırılarak izale-i şüyuu davası açılması yönünde işlemler yapıldığından zamanaşımının gerçekleşmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
TTK.nun 818/1-p maddesi göndermesi ile çekler hakkında de uygulanması gereken aynı Kanunun 750. maddesine göre zamanaşımı, dava açılması, takip talebinde bulunulması davanın ihbar edilmesi ve alacağın iflas masasına bildirilmesi sebepleriyle kesilir. Başlatılan takiptezamanaşımı süresince, alacaklının, icra dosyasında takibin devamını sağlayıcı nitelikte taleplerde bulunması ve takibi işlemsiz bırakmaması gerekir.
Somut olayda; ödeme emrinin borçluya 07.09.2007 tarihinde tebliğ edildiği ve takibin kesinleştiği, alacaklının, İİK’nun 121. maddesi uyarınca 07.12.2007 tarihinde dosyanın icra mahkemesine gönderilmesini talep ettiği, icra mahkemesince talep doğrultusunda karar verildiği, alacaklı tarafından açılan ortaklığın giderilmesi davası üzerine tesis edilen …. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 29.09.2009 tarih ve 2008/586 Esas, 2009/898 Karar sayılı kararına dayalı olarak taşınmazların satışının talep edildiği ve 13.01.2012 tarihinde satışın yapıldığı görülmüştür.
Her nekadar alacaklının icra müdürlüğünden yetki alarak açtığı ortaklığın giderilmesi davası zamanaşımını kesen bir dava değil ise de; İİK’nun 121. maddesine göre yapılan talep ile ortaklığın giderilmesi ilamına dayalı olarak yapılan satış talebi zamanaşmını keser.
O halde, mahkemece, duruşma açılıp, taraf teşkili sağlanıp tarafların diyecekleri ve delilleri alındıktan sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2015/6859 E. , 2015/16762 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlunun, çekin zamanaşımına uğradığını belirterek icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, istemin kabulü ile takibin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımının oluşması halinde takibin şekline göre İİK.nun 170/b maddesi göndermesi ile olayda uygulanması gerekli aynı yasanın 71/2 ve 33/a-1 maddeleri gereğince icranın geri bırakılmasına karar verilir. Mahkemece yukarıda belirtilen madde hükmü uyarınca icranın geri bırakılması yerine, takibin iptaline karar verilmesi isabetsiz olup hükmün bu nedenle bozulması gerekmekle beraber, anılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından mahkeme kararının düzeltilerek onanması yoluna gidilmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2015/5097 E. , 2015/15113 K.
Alacaklı vekili tarafından başlatılan çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlu vekilinin, takibin işlemsizbırakılması nedeniyle zamanaşımının oluştuğu, hacizlerin düştüğü iddialarıyla birlikte meskeniyet şikayetinde bulunduğu, mahkemece, tüm şikayetlerin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Takip dayanağı belge kambiyo senedi niteliğinde çek olduğundan davaya konu olayda TTK’ nun 726 ve 730. maddeleri göndermesi ile aynı kanunun 662. ve 663. maddelerinin uygulanması gerekir. Borçlar Kanunu’nun 133. maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan ve TTK’ nun 730/18. maddesi gereğince çekler hakkında da uygulanması gereken TTK’ nun 662. maddesinde “müruruzaman; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi sebepleriyle kesilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, örnek 10 ödeme emrinin borçluya tebliğ edildiği, borçlunun icra mahkemesine açtığı borca itiraz davasında 01/02/2005 tarihli karar ile takibin hüküm kesinleşinceye kadar durdurulmasına karar verildiği, mahkemece takibin belirtilen miktar üzerinden devamına karar verildiği, kararın 06/01/2008 tarihinde kesinleştiği, ancak bu tarihten sonra alacaklı vekilinin borçlu hakkında 07/04/2008 ile 20/01/2009, 24/02/2009 ile 19/01/2010, 01/10/2010 ile 30/09/2011, 15/12/2011 ile 13/11/2012 tarihleri arasında zamanaşımını kesen bir takip işlemi bulunmadığından takip dayanağı çeke ilişkin 6 aylık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmıştır.
O halde mahkemece İİK.nun 71/son maddesi göndermesiyle uygulanması gereken aynı Kanun’un 33/a maddesi gereğince icranın geribırakılmasına karar verilmesi gerekirken istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
Öte yandan meskeniyet şikayeti yönünden mahkemenin kabulüne göre ;
İcra ve İflas Kanunda taşınmaz üzerine konulan haczin yenilenmesi diye bir müessese mevcut olmayıp, aynı takip dosyasından olsa da konulan her haciz yeni bir haciz olup borçlunun her hacze yönelik olarak şikayet hakkı vardır.
Somut olayda, borçlunun meskeniyet şikayetine konu ettiği taşınmaza son haczin 30/09/2011 tarihinde konduğu, bu hacze dair kıymet takdir raporunun borçluya 07/05/2013 tarihinde tebliğ edildiği görülmektedir. Buna göre, borçlunun 09/05/2013 tarihinde icra mahkemesine yaptığı başvuru, 30/09/2011 tarihli haciz yönünden İİK. nun 16/1 maddesinde öngörülen 7 günlük yasal sürede olmasına rağmen mahkemece meskeniyet şikayetinin süresinde yaplmadığının kabulü de doğru görülmemiştir.
12. Hukuk Dairesi 2015/4138 E. , 2015/14322 K.
Alacaklının, borçlu hakkında 20.06.2011 keşide tarihli çeke dayalı olarak genel haciz yolu ile başlattığı icra takibinde, takibin kesinleşmesinden sonra oluşan zamanaşımı nedeniyle, borçlu vekili tarafından icranın geri bırakılması istemiyle icra mahkemesine başvurulduğu görülmektedir.
Çekin zamanaşımına uğramış olması, onun kambiyo vasfını ortadan kaldırmaz. Takibin dayanağı olan belge, kambiyo senedi niteliğinde çek olduğundan olayda ibraz süresinin bitim tarihi itibariyle yürürlükte olan 6762 Sayılı TTK.nun 726. maddesi ve 730. maddesinin göndermesi ile de aynı Yasanın 662 ve 663. maddelerinin uygulanması gerekir. TTK.nun 662. maddesinde zamanaşımını kesen sebepler; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi ve alacağın iflas masasına bildirilmesi şeklinde sınırlı olarak belirtilmiştir.
Alacaklının kambiyo senedi vasfındaki çeke dayalı olarak genel haciz yolu ile takip yapması, TTK.nun 726. maddesi ve 730. maddesinin göndermesiyle çeklerde de uygulanması gereken aynı Kanunun 662 ve 663. maddelerini bertaraf edemez. Bir başka anlatımla, zamanaşımıgerçekleşen çekler için genel haciz yolu ile takip yapılması halinde dahi takip kesinleştikten sonraki dönemde uygulanacak zamanaşımı süresi, TTK’nda çekler hakkında öngörülen zamanaşımına göre hesaplanmalıdır.
O halde mahkemece bu doğrultuda değerlendirme yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2015/3008 E. , 2015/13705 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra, borçlununzamanaşımı nedeniyle İİK’nun 71. ve 33-a maddeleri uyarınca icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, TTK’nun 726. maddesinde yapılan değişiklikle çeklerde zamanaşımının üç yıl olduğu ve bu sürenin dolmadığı gerekçesiyle istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
6762 Sayılı TTK’nun 726. maddesinde, çek için düzenlenen zamanaşımı süresi 6 ay iken 03.02.2012 tarih ve 28193 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesiyle bu süre üç yıla çıkarılmıştır. Yine 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nun 6273 Sayılı Kanun’un 8. maddesi ile değişik 814. maddesine göre de çeklerde zamanaşımı süresi üç yıldır.
İlke olarak, herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri, yani, geçmişe etkili olmamalarıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E., 1988/232 K.; 13.10.2004 gün ve 2004/10-528 E., 2004/533 K.; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E., 2005/241 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.
6763 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2.maddesinde Türk Ticaret Kanununun mer’iyetinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükmüne tabi olacakları düzenlenmiştir. Yine, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6/1.maddesinde; “Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir.” düzenlemeleri yer almaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde
Türk Ticaret Kanununda zamanaşımı sürelerinin başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkında zamanaşımı süresi ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağına göre çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur. Bu nedenle 6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde zamanaşımı süresi 6 ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise 3 yıldır.
Somut olayda, takibe dayanak çekin keşide tarihi 25.12.2011 olup, ibraz süresi 03.02.2012 tarihinden önce dolduğundan, altı aylık zamanaşımısüresine tabidir.
O halde, mahkemece, yukarıda yapılan açıklama ve değinilen ilkeler doğrultusunda altı aylık zamanaşımı süresinin geçip geçmediği belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, zamanaşımı süresinin üç yıl olduğu gerekçesi ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2015/2954 E. , 2015/13692 K.
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile başlatılan takipte, icra takibi kesinleştikten sonra borçlu,zamanaşımı nedeniyle icra takibinin geri bırakılması talebi ile icra mahkemesine başvurmuş, mahkemece; zamanaşımı itirazının takip öncesi döneme ilişkin olduğundan bahisle süre aşımı nedeniyle talebin reddine karar verilmiştir.
İİK’nun 71/2. maddesine göre; “Borçlu, takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürecek olursa, aynı Yasanın 33/a maddesi hükmü kıyasen uygulanır”.
İİK’nun 33-a/1. maddesine göre ise; “İlamın zamanaşımına uğradığı veya zamanaşımının kesildiği veya tatile uğradığı iddiaları icra mahkemesi tarafından resmi vesikalara müsteniden incelenerek icranın geri bırakılmasına veya devamına karar verilir”.
Somut olayda, örnek 10 numaralı ödeme emri borçluya 08.04.2002 tarihinde tebliğ edilmiştir. Borçlunun 04.06.2014 tarihinde icra mahkemesine başvurusunda dile getirdiği zamanaşımı iddiası, icra takibinin kesinleşmesinden sonraki döneme ilişkin olup, takipten önceki döneme dair birzamanaşımı itirazı yoktur. Kaldı ki, takibin kesinleşmesinden önceki döneme ilişkin zamanaşımı itirazının, takibin şekline göre yasal süresi içerisinde icra mahkemesine yapılması gerekir. Borçlunun İİK’nun 168/5. maddesi hükmüne göre yasal 5 günlük süre içerisinde itiraz etmediği ve takibin bu haliyle kesinleştiği görülmüştür.
İİK’nun 71/2. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 33/a maddesi gereğince, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde borcun zamanaşımına uğradığına yönelik şikayet, herhangi bir süreye tabi olmayıp iddianın yerinde olduğunun belirlenmesi halindeicranın geri bırakılmasına karar verilir.
O halde mahkemece, İİK’nun 71/2 ve 33/a maddeleri uyarınca inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile zamanaşımı itirazının takip öncesi döneme ilişkin olduğundan bahisle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2015/1229 E. , 2015/12309 K.
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlunun, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde takip dosyasının işlemsiz bırakılması nedeniyle alacağın zamanaşımına uğradığını ileri sürerek takibin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurduğu; mahkemece, şikayetin kabul edilerek icranın geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
6102 sayılı TTK’nun 778. maddesinin yollamasıyla bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanunun 749. maddesi uyarınca takibe konu bono, vade tarihinden itibaren üç yıllık zamanaşımı süresine tâbidir. Anılan Yasanın 750. maddesinde ise zamanaşımını kesen sebepler düzenlenmiş olup, bu sebeplerden biri de alacaklı tarafından yapılan icra takip talepleridir. Haciz talebi de bir icra takip talebi olduğundan haciz talebinde bulunulması ile zamanaşımı kesilir.
Somut olayda ödeme emrinin 28/06/2010 tarihinde borçluya tebliğ edildiği, ödeme emrine itiraz edilmediği ve takibin kesinleştiği, alacaklı vekilinin 17/01/2011 tarihinde borçlunun menkul mallarının haczi ve muhafazası için Orta İcra Müdürlüğü’ne talimat yazılmasını talep ettiği ve talep doğrultusunda işlem yapıldığı, haciz talebi ile zamanaşımının kesildiği, alacaklı vekilinin haciz talep tarihi olan 17/01/2011 tarihi ile yenileme talep tarihi olan 28/11/2013 tarihleri arasında üç yıldan fazla süre geçmediği ve zamanaşımının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece, borçlunun zamanaşımı şikayetinin reddine karar verilmesi gerekirken şikayetin kabulü ile icranın geri bırakılması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/33789 E. , 2015/7697 K.
Şikayetin konusu, takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğraması nedeniyle icranın geri bırakılması talebine ilişkindir. İİK’nun 71. maddesinin 2. fıkrasına göre; “Borçlu takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürecek olursa, 33/a maddesi hükmü kıyasen uygulanır”. Aynı Kanun’un 33/a maddesinin 1. fıkrası ise; “İlamın zamanaşımına uğradığı veyazamanaşımının kesildiği veya tatile uğradığı iddiaları icra mahkemesi tarafından resmi vesikalara müsteniden incelenerek icranın geribırakılmasına veya devamına karar verilir” hükmünü içermektedir.
Mahkemece, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde borcun zamanaşımına uğraması nedeniyle şikayetin kabulü ile İİK’nun 71/2 ve 33a maddeleri gereğince icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, İİK’nun 169/a-5. maddesi gereğince itirazın kabulü ve icra takibinin durdurulması yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup, kararın belirtilen nedenlerle bozulması gerekir ise de, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından kararın düzeltilerek onanması gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2014/29554 E. , 2015/4484 K.
Alacaklı tarafından borçlu hakkında bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra, borçlu vekili tarafından icra mahkemesine başvurularak, takip dosyasının işlemsiz bırakılması nedeniyle zamanaşımının gerçekleştiğinden bahisle takibin iptaline karar verilmesinin istendiği, mahkemece davanın kabulü ile takibin iptaline hükmedildiği anlaşılmıştır.
Takibin kesinleşmesinden sonraki döneme ilişkin zamanaşımı şikayetinin kabulü halinde İİK’nun 71. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken aynı Kanun’un 33/a maddesi gereğince, “icranın geri bırakılmasına” karar verilmesi gerekirken, “takibin iptaline” hükmedilmesi isabetsiz olup, kararın bu nedenle bozulması gerekir ise de, anılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından kararın düzeltilerek onanması gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2014/27719 E. , 2015/3016 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlunun, senedin zamanaşımına uğradığını belirterek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takibe konu çekin ibraz süresinin bitim tarihi 6273 Sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesinden önce olduğundan, çek 6 aylık zamanaşımı süresine tabidir.
Borçlar Kanunu’nun 133. maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan ve TTK’nun 730/18. maddesi gereğince çekler hakkında da uygulanması gereken aynı Kanun’un 662. maddesinde zamanaşımını kesen sebepler “dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılmıştır. Ticari işlemlerin itimat, itibar ve sürat gibi özellikleri nedeniyle Türk Ticaret Kanunu’nda daha kısa süreli zamanaşımı süreleri belirlenmiş olup, Borçlar Kanunu’ndaki zamanaşımı süreleri burada uygulanmaz. Yine, TTK’nun 730/18. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı kanunun 663/2. maddesi gereğince zamanaşımı kesilince son işlem tarihinden itibaren, müddeti aynı olan yeni bir zamanaşımı işlemeye başlar. Ayrıca, alacaklının, takibin devamını sağlayıcı nitelikteki her takip işlemi ile de zamanaşımı kesilir ve yeni bir süre işlemeye başlar.
TTK’nun 662. maddesinde zamanaşımını keseceği belirtilen davadan anlaşılması gereken, alacaklı tarafından, kambiyo senetleri hukukuna ilişkin bir talep dolayısıyla yetkili mahkeme nezdinde açılmış bir eda davası olup, ayrıca borçlu tarafından açılacak davada alacaklı durumundaki davalının itirazını defi yolu ile ileri sürdüğü cihetle borçlu tarafından alacaklı aleyhine açılan menfi tespit davasının da bu nedenle zamanaşımını kesmesi gerekir. Nitekim Yargıtay HGK’nun 20.1.1996 tarih 1996/12–654 esas 1996/805 karar sayılı kararı ile de aynı ilke kabul edilmiştir. Bu bağlamda, İİK’nun 105. maddesinde şekil bulan geçici aciz vesikasına dayanılarak açılan tasarrufun iptali davaları TTK’nun 662. maddesinde belirtilen davalardan olmadığından, zamanaşımını kesmez.
Somut olayda, takibin kesinleşmesini müteakip, 20/02/2012 tarihinde borçlunun adresinde haciz yapılması talebinde bulunduktan sonra, 19/02/2014 tarihli yenileme talebine kadar alacaklı tarafından zamanaşımını kesen hiçbir işlem yapılmadığı ve bu tarihler arasında TTK’nun 726. maddesinde öngörülen altı aylık zamanaşımı süresinin dolduğu görülmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında alacaklı tarafından 21/02/2012 tarihinde Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan tasarrufun iptali davası da zamanaşımını kesmeyeceğinden, mahkemece borçlunun zamanaşımı şikayetinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/27749 E. , 2015/2933 K.
Alacaklı vekili tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlular vekilinin, takibin kesinleşmesinden sonra takibin işlemsiz bırakılması nedeniyle zamanaşımı oluştuğunu ileri sürerek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, şikayetin kabul edilerek İİK.nun 71/2. maddesi gereğince icranın geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanunu’nun 133. maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan ve çekin ibraz tarihine göre yürürlükte olan 6762 Sayılı TTK.nun 730/18. maddesi gereğince çekler hakkında da uygulanması gereken aynı Kanunun 662. maddesinde zamanaşımını kesen sebepler “dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılmıştır. Yine, TTK.nun 730/18. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanunun 663/2. maddesi gereğince zamanaşımı kesilince son işlem tarihinden itibaren müddeti aynı olan yeni bir zamanaşımı işlemeye başlar. Ayrıca, alacaklının, takibin devamını sağlayıcı nitelikte her takip işlemi ile de zamanaşımı kesilir ve yeni bir süre işlemeye başlar.
TTK.nun 662. maddesinde, mücerret dava açılmasından söz edilmiş olup, bu davanın kimin tarafından açılacak bir dava olduğu hususunda açıklık bulunmamakta ise de, zamanaşımını keseceği belirtilen dava, alacaklının açacağı davalardır. Ancak, borçlu tarafından açılan menfi tespit davasında, alacaklı bu davaya katılmış ve alacak iddiasını ileri sürmüş ise, borçlunun açtığı menfi tespit davası da zamanaşımını keser. Menfi tespit davası sonuçlanıp kesinleşinceye kadar zamanaşımı işlemez. Öte yandan zamanaşımını kesen işlemler kimin için yapılmışsa onun için geçerli olur.
Mahkemece, borçlular tarafından Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/550 E. sayılı dosyası ile açılan menfi tespit davasının, yukarıda açıklanan kurallar doğrultusunda zamanaşımını kesecek nitelikte olup olmadığı ve ayrıca menfi tespit davası açılmadan önce yapılan işlemler incelenerekzamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilmeden eksik inceleme ve yazılı gerekçe ile sonuca gidilmesi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/35129 E. , 2015/3005 K.
Alacaklı vekili tarafından borçlu hakkında bonoya dayalı olarak 14/08/2008 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibine başlandığı, borçlunun icra mahkemesine başvurarak zamanaşımı iddiasında bulunduğu, mahkemece talebin kabul edilerek zamanaşımınedeniyle icranın geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Her ne kadar borçluya gönderilen ödeme emri tebligatı dosya içinde mevcut değil ise de, borçlu 25/08/2008 tarihinde bu takibe yönelik açtığı imzaya itiraz davasında ödeme emrini 20/08/2008 tarihinde tebliğ aldığını beyan etmiştir. Başvuru bu hali ile İ.İ.K.’nun 170/b maddesinin göndermesi ile aynı Kanunun 71/2 ve 33/a maddelerine dayalı olarak takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımının oluşmasınedeniyle icranın geri bırakılması talebine ilişkindir.
TTK. nun 690. maddesinin göndermesi ile bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı kanunun 662. maddesinde zamanaşımını kesen sebepler “dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılmıştır. TTK. nun 663/2.maddesine göre ise, zamanaşımının kesilmesi ile kesildiği tarihten itibaren yeni bir süre işlemeye başlar.
Borçlunun açtığı imzaya itiraz davasında tedbir talebinin reddedildiği, yargılama sonucunda da davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşıldığından bu davanın zamanaşımını kesmeyeceği açıktır. Ancak, borçlu Mecit yönünden icra dosyasında alacaklı vekilince 03/08/2009 tarihinde adres araştırması, 06/09/2011 tarihinde de haciz talep edilmiştir.
Borçlu açtığı imzaya itiraz davasında da adres bildirmemiş, bu davada ödeme emrinde bildirilen adresine çıkartılan tebligat da iade dönmüştür. Bu nedenle alacaklının 03/08/2009 tarihli adres araştırması talebi de zamanaşımını keseceğinden, işlemler arasında T.T.K.’nun 749. maddesinde öngörülen 3 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmıştır.
O halde mahkemece borçlu yönünden zamanaşımı şikayetinin reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/34722 E. , 2015/1943 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak genel haciz yoluyla ile başlatılan ilamsız icra takibinin kesinleşmesinden sonra borçlunun zamanaşımınedeniyle İİK’nun 71. ve 33-a maddeleri uyarınca icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu görülmektedir.
Takip dayanağı çekin keşide tarihi itibariyle uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nun 708. maddesi gereğince, çekin yasal süresinde ödenmek üzere muhataba ibrazı zorunludur. Aynı Kanun’un 720. maddesine göre ise; çekin süresinde muhatap bankaya ibraz edildiği muhatap tarafından ibraz günü de gösterilmek suretiyle çekin üzerine yazılmış olan tarihli bir beyanla tespit edildiği takdirde, hamil; cirantalar, keşideci ve diğer çek borçlularına karşı müracaat haklarını kullanabilir.
Öte yandan, icra takibine konu alacak hangi zamanaşımı süresine tabi ise; icra takibinde de aynı zamanaşımı süresi uygulanır. Alacaklı tarafından, genel haciz yolu ya da kambiyo senetlerine mahsus haciz yollarından herhangi birinin tercih edilmiş olması, dayanak belge çek niteliğini taşıdığı sürece sonuca etkili olmayıp, her iki halde de zamanaşımı süresi Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre belirlenir. Yine dayanak belgenin, anılan niteliği haiz olmaması halinde de seçilen takip yoluna bakılmaksızın bu kez 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesinde (mülga 818 sayılı BK’nun 125. maddesi) düzenlenen 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır.
Somut olayda takip dayanağı 25/12/2008 keşide tarihli çekin arka yüzünde İİK’nun 708. ve 720. madde koşullarında muhatap bankaya ibraz edildiğine dair ibraz şerhi bulunmadığından anılan belge kambiyo senedi vasfı taşımamaktadır. Bu durumda, dayanak belge çek niteliğinde olmayıp, adi senet hükmünde bulunduğundan bu belge, 6098 Sayılı TBK’nun 146. maddesinde (mülga 818 sayılı BK’nun 125. maddesi) düzenlenen on yıllık zamanaşımına tâbi olup; sözkonusu senetteki alacak ile ilgili olarak on yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı açıktır.
Hal böyle olunca, mahkemece, yukarıda açıklandığı üzere takibe dayanak belge yönünden on yıllık zamanaşımının gerçekleşmediği gözetilerek istemin reddine karar verilmesi gerekirken; yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/27437 E. , 2015/892 K.
Alacaklı tarafından iki adet çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile yapılan takibin kesinleştiği ve borçlular tarafından takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımının gerçekleştiği ileri sürülerek icra mahkemesine başvurulduğu, mahkemece şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Başvuru, bu hali ile …….’nun 170/b maddesinin göndermesi ile aynı Kanunun 71/2 ve 33/a maddelerine dayalı olarak takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle icranın geri bırakılması talebine ilişkindir.
Takip dayanağı belgeler kambiyo senedi niteliğinde çek olduğundan, çeklerin ibraz sürelerinin dolduğu tarih dikkate alındığında, olaya 6762 Sayılı ….nun 726. maddesi ve 730. maddesinin göndermesi ile de 662 ve 663. maddelerinin uygulanması gerekir….nun 726. maddesi uyarınca hamilin; cirantalarla keşideci ve diğer çek borçlularına karşı haiz olduğu müracaat hakları, ibraz müddetinin bitiminden itibaren altı ay geçmekle müruruzamana uğrar. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 133.maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan ve …’nun 730/18.maddesi gereğince çekler hakkında da uygulanması gereken aynı Kanunun 662.maddesinde zamanaşımını kesen sebepler, dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi şeklinde sınırlı olarak sayılmıştır. Öte yandan, alacaklı tarafından yapılan icra takip işlemleri de zamanaşımını keser. Alacaklının yapacağı icra işlemleri ile süre her defasında yenilenir, yeni bir altı aylık süre başlar.
Ne var ki …nun 663/1.maddesi uyarınca zamanaşımını kesen işlem, kimin hakkında yapılmışsa, ancak ona karşı hüküm ifade eder.
İcra dosyasının incelenmesinde; alacaklının, 04.03.2011 tarihinde borçlu…. adına kayıtlı 3835 parsel sayılı taşınmaza haciz konulması için tapu sicil müdürlüğüne müzekkere yazılmasını talep ettiği,11.11.2011 tarihinde de muhabere yoluyla borçlu şirketin araçlarına haciz konulması talebinde bulunduğu görülmektedir. Anılan tarihler arasında zamanaşımını kesen başka bir takip işlemi bulunmadığından takip dayanağı çeklere ilişkin 6 aylık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmaktadır.
Borçlu … yönünden; alacaklının, 26.03.2008 tarihinde borçlu şirketin taşınmazlarına haciz konulması için tapu sicil müdürlüğüne müzekkere yazılmasını talep ettiği, 08.09.2009 tarihinde ise yeniden borçlunun taşınmazlarına haciz konulması için talepte bulunduğu, 25.01.2011 tarihinde borçlunun …..şube müdürlüğündeki hesapları üzerine haciz konulmasını talep ettiği, 11.11.2011 tarihinde ise muhabere yoluyla borçlu şirketin araçlarına haciz konulması talebinde bulunduğu görülmektedir. Anılan tarihler arasında zamanaşımını kesen başka bir takip işlemi bulunmadığından takip dayanağı çeklere ilişkin 6 aylık zamanaşımı süresinin anılan borçlu yönünden de dolduğu görülmektedir.
Borçlu … yönünden; alacaklının, 26.03.2008 tarihinde borçlunun taşınmazlarına haciz konulması için tapu sicil müdürlüğüne müzekkere yazılmasını talep ettiği, 24.07.2008 tarihinde ise borçlunun adresinde haciz yapılması talebinde bulunduğu, 08.09.2009 tarihinde yeniden borçlunun taşınmazlarına haciz konulması için tapu sicil müdürlüğüne müzekkere yazılmasını talep ettiği, 25.01.2011 tarihinde ise borçlunun….. şube müdürlüğündeki hesapları üzerine haciz konulmasını talep ettiği görülmektedir. Anılan tarihler arasında zamanaşımını kesen başka bir takip işlemi bulunmadığından takip dayanağı çeklere ilişkin 6 aylık zamanaşımı süresinin adı geçen borçlu yönünden de dolduğu anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece, İİK’nun 71/son maddesinin göndermesiyle aynı Kanun’un 33/a maddesi gereğince zamanaşımı nedeniyle icranın geribırakılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/26092 E. , 2015/384 K.
Alacaklı tarafından borçlu aleyhine iki adet çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatıldığı, borçlunun şikayet yoluyla icra mahkemesine yaptığı başvuruda, takibin kesinleşmesinden sonraki döneme ilişkin olarak daha icra mahkemesince zamanaşımınedeniyle icranın geri bırakılmasına karar verildiğini, alacaklı ile borçlu arasında yapılan ve borcun kabulüne ilişkin protokolün geçerli olmadığı gerekçesi ile takibin iptaline istediği, mahkemece, 13.03.2013 tarihinde borçlu vekilince borç kabul edilmiş ise de, borçlu vekiline verilen vekaletnamede borçlanma yetkisi bulunmadığı gerekçesi ile şikayetin kısmen kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
Alacaklı tarafından borçlu aleyhine 28.03.2008 tarihinde iki adet çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatıldığı, örnek 10 ödeme emrinin borçluya 29.03.2008 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde gerçekleştiğini belirttiği zamanaşımı iddiasına dayanan şikayete ilişkin olarak…. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 03.11.2010 tarih, 2010/761E-2010/1068K sayılı ilamı ile çeklere ilişkin 6 aylık zamanaşımının dolduğu gerekçesi ile İİK’nun 33 ve 71/2 maddeleri uyarınca takibin talikine karar verildiği ve bu kararın borçlu … yönünden kesinleştiği anlaşılmaktadır. İcranın geri bırakılmasına ilişkin bu kararın kesinleşmesinden sonra 02.03.2012 tarihinde alacaklı, borçlu ve tarafların vekillerinin katılımı ile borcun kabul edildiğine ilişkin protokol yapıldığı ve bu protokolün Avukatlık Kanunu’nun 35/A maddesi kapsımında ilam niteliğinde olduğunun taraflarca kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Alacaklı, borçlu ve tarafların vekillerinin katılımı ile yapılan bu protokole dayalı olarak borçlu vekili Av….’ın 13.03.2012 tarihinde icra dairesine beyanda bulunarak borcu kabul edebilmesi için, kendisinin vekil tayinine ilişkin düzenlenen vekaletnamede ayrıca borcu kabul yetkisi verilmiş olması gerekli değildir.
Ancak, İcra ve İflas Kanunu’nun 33/a maddesi 2. fıkrasında “Alacaklı, icranın geri bırakılması kararının kesinleştiğinin kendisine tebliğinden sonra, zamanaşımının vakı olmadığını ispat sadedinde ve 7 gün içinde umumi mahkemelerde dava açabilir. Aksi taktirde icrası istenen ilamınzamanaşımına uğradığı hususu kesin hüküm teşkil eder.” hükmü yer almaktadır.
….. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 03.11.2010 tarih, 2010/761E-2010/1068K sayılı ilamı ile zamanaşımı nedeniyle borçlu hakkında icranın geribırakılmasına karar verildiği ve bu kararın kesinleşmiş olduğu, bu kararın kesinleşmesinden sonra alacaklı tarafından İİK’nun 33/a maddesi 2. fıkrası kapsımında ve yasal 7 günlük süre içerisinde genel mahkemede dava açıldığını dair dosya içeresinde herhangi belge yada tarafların beyanı bulunmamaktadır. Alacaklı tarafından İİK’nun 33/a maddesi 2. fıkrası kapsamında açılmış bir dava bulunmadığına göre, zamanaşımı nedeniyleicranın geri bırakılmasına ilişkin ilam kesin hüküm teşkil eder ve bu ilam doğrultusunda borçlu hakkındaki takip iptal edilmiş sayılır. İcranıngeri bırakılması ilamı nedeniyle borçlu hakkındaki takip iptal edilmiş olduğuna göre, iptal edilen takip dosyası üzerinden borcun kabul beyanına dayalı olarak takibi devam edilmesi doğru değildir. Borçlunun isteminin bu gerekçe ile kabulüne karar verilmesi gerekirken sonuçta istemin yerinde olmayan bir gerekçe ile de olsa kabulüne karar verildiğine göre sonucu doğru kararın belirtilen bu gerekçe ile onanması gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2014/22850 E. , 2015/172 K.
Borçlu vekilinin icra mahkemesine başvurusu, TMK’nun 684. maddesine göre taşınmazın mütemmim cüzü niteliğindeki trafoların taşınmazdan ayrı olarak haczedilemeyeceği, aynı Kanun’un 862. maddesi uyarınca da ipoteğin; taşınmazı bütünleyici parça ve eklentileri ile birlikte yükümlü kılacağından İİK’nun 83/c maddesi hükmü gereğince taşınmazdan ayrı olarak haczinin mümkün olmadığına ilişkin haczin kaldırılmasına yönelik şikayettir. Mahkemece, icranın geri bırakılmasına karar verildiği, haczin kalkması için anılan kararın kesinleşmesinin gerekmediği, şikayet konusu mahcuzlar üzerindeki haczin de kendiliğinden kalkmış olduğu gerekçesi ile eldeki davanın konusuz kaldığından bahisle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm alacaklı tarafça temyiz edilmiştir.
Tokat İcra Hukuk Mahkemesi’nin 16.07. 2013 tarih, 2014/135 Esas ve 2014/230 Karar sayılı ilamı ile, bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra oluşan zamanaşımı nedeniyle İİK.nun 71 ve 33-a maddeleri uyarınca borçlular yönünden icranın geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
İİK.nun 33/a-2. maddesi uyarınca; “Alacaklı, icranın geri bırakılması kararının kesinleştiğinin kendisine tebliğinden sonra, zamanaşımının vaki olmadığını ispat sadedinde ve 7 gün içinde umumi mahkemelerde dava açabilir. Aksi takdirde icrası istenen ilamın zamanaşımına uğradığı hususu kesin hüküm teşkil eder.” Buna göre, icra mahkemesince zamanaşımı itirazının kabulüne karar verilmesi ile icra takibi son bulur. Ancak, bunun için alacaklının İİK.nun 33/a-2. maddesine göre yedi gün içinde dava açıp açmayacağı beklenmelidir. Dava için madde de öngörülen yedi günlük sürenin bitimine kadar icra takibi olduğu yerde durur. Alacaklı bu süre içinde dava açarsa, bu davanın sonucuna kadar takip durmaya devam eder. Alacaklı bu davayı kazanır ise duran icra takibine devam edilir. Kaybetmesi veya yedi gün içinde dava açmaması halinde ise icranıngeri bırakılması kararı, takibin iptaline ilişkin sonuçları doğurur. Bir diğer anlatımla dosyada mevcut hacizler kalkar.
Somut olayda, haczedilemezlik şikayeti, mahkemece icranın geri bırakılmasına karar verilmesinden önceki bir tarihte yapılmış bulunmaktadır. Şikayet tarihi itibarı ile yukarıda açıklanan yasa hükmü ve ilkeler doğrultusunda haczin kaldırılması için aranan hususlar henüz gerçekleşmediği sabit olduğuna göre salt icranın geri bırakılmasına karar verilmiş olması, bu yönde bir talep de bulunmaksızın icra takip dosyasında mevcut hacizlerin kendiliğinden kalkmış olması sonucunu doğurmaz.
O halde mahkemece, borçlunun haczedilemezlik şikayetinin esası incelenerek bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile ve İİK.nun 33/a-2. maddesi hükmü gözardı edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/25010 E. , 2014/31441 K.
Borçlu vekilinin icra mahkemesine başvurusu, TMK’nun 684. maddesine göre taşınmazın mütemmim cüzü niteliğindeki trafoların taşınmazdan ayrı olarak haczedilemeyeceği, aynı kanunun 862. maddesi uyarınca da ipoteğin; taşınmazı bütünleyici parça ve eklentileri ile birlikte yükümlü kılacağından İİK’nun 83/c maddesi hükmü gereğince taşınmazdan ayrı olarak haczinin mümkün olmadığına ilişkin haczin kaldırılmasına yönelik şikayettir. Mahkemece, icranın geri bırakılmasına karar verildiği, haczin kalkması için anılan kararın kesinleşmesinin gerekmediği, şikayet konusu mahcuzlar üzerindeki haczin de kendiliğinden kalkmış olduğu gerekçesi ile eldeki davanın konusuz kaldığından bahisle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm alacaklı tarafça temyiz edilmiştir.
Tokat İcra Hukuk Mahkemesi’nin 16.07.2013 tarih, 2014/133 Esas ve 2014/228 Karar sayılı ilamı ile, bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra oluşan zamanaşımı nedeniyle İİK.nun 71 ve 33-a maddeleri uyarınca borçlular yönünden icranın geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
İİK.nun 33/a-2. maddesi uyarınca; “Alacaklı, icranın geri bırakılması kararının kesinleştiğinin kendisine tebliğinden sonra, zamanaşımının vaki olmadığını ispat sadedinde ve 7 gün içinde umumi mahkemelerde dava açabilir. Aksi takdirde icrası istenen ilamın zamanaşımına uğradığı hususu kesin hüküm teşkil eder.” Buna göre, icra mahkemesince zamanaşımı itirazının kabulüne karar verilmesi ile icra takibi son bulur. Ancak, bunun için alacaklının İİK.nun 33/a-2. maddesine göre yedi gün içinde dava açıp açmayacağı beklenmelidir. Dava için madde de öngörülen yedi günlük sürenin bitimine kadar icra takibi olduğu yerde durur. Alacaklı bu süre içinde dava açarsa, bu davanın sonucuna kadar takip durmaya devam eder. Alacaklı bu davayı kazanır ise duran icra takibine devam edilir. Kaybetmesi veya yedi gün içinde dava açmaması halinde ise icranıngeri bırakılması kararı, takibin iptaline ilişkin sonuçları doğurur. Bir diğer anlatımla dosyada mevcut hacizler kalkar.
Somut olayda, haczedilemezlik şikayeti, mahkemece icranın geri bırakılmasına karar verilmesinden önceki bir tarihte yapılmış bulunmaktadır. Şikayet tarihi itibarı ile yukarıda açıklanan yasa hükmü ve ilkeler doğrultusunda haczin kaldırılması için aranan hususlar henüz gerçekleşmediği sabit olduğuna göre salt icranın geri bırakılmasına karar verilmiş olması, bu yönde bir talep de bulunmaksızın icra takip dosyasında mevcut hacizlerin kendiliğinden kalkmış olması sonucunu doğurmaz.
O halde mahkemece, borçlunun haczedilemezlik şikayetinin esası incelenerek bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile İİK.nun 33/a-2. maddesi hükmü gözardı edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/25011 E. , 2014/31440 K.
Borçlu vekilinin icra mahkemesine başvurusu, TMK’nun 684. maddesine göre taşınmazın mütemmim cüzü niteliğindeki trafoların taşınmazdan ayrı olarak haczedilemeyeceği, aynı Kanun’un 862. maddesi uyarınca da ipoteğin; taşınmazı bütünleyici parça ve eklentileri ile birlikte yükümlü kılacağından İİK’nun 83/c maddesi hükmü gereğince taşınmazdan ayrı olarak haczinin mümkün olmadığına ilişkin haczin kaldırılmasına yönelik şikayettir. Mahkemece, icranın geri bırakılmasına karar verildiği, haczin kalkması için anılan kararın kesinleşmesinin gerekmediği, şikayet konusu mahcuzlar üzerindeki haczin de kendiliğinden kalkmış olduğu gerekçesi ile eldeki davanın konusuz kaldığından bahisle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm alacaklı tarafça temyiz edilmiştir.
Tokat İcra Hukuk Mahkemesi’nin 16.07. 2013 tarih, 2014/134 Esas ve 2014/229 Karar sayılı ilamı ile bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra oluşan zamanaşımı nedeniyle İİK.nun 71 ve 33-a maddeleri uyarınca borçlular yönünden icranın geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
İİK.nun 33/a-2. maddesi uyarınca; “Alacaklı, icranın geri bırakılması kararının kesinleştiğinin kendisine tebliğinden sonra, zamanaşımının vaki olmadığını ispat sadedinde ve 7 gün içinde umumi mahkemelerde dava açabilir. Aksi takdirde icrası istenen ilamın zamanaşımına uğradığı hususu kesin hüküm teşkil eder.” Buna göre, icra mahkemesince zamanaşımı itirazının kabulüne karar verilmesi ile icra takibi son bulur. Ancak, bunun için alacaklının İİK.nun 33/a-2. maddesine göre yedi gün içinde dava açıp açmayacağı beklenmelidir. Dava için madde de öngörülen yedi günlük sürenin bitimine kadar icra takibi olduğu yerde durur. Alacaklı bu süre içinde dava açarsa, bu davanın sonucuna kadar takip durmaya devam eder. Alacaklı bu davayı kazanır ise duran icra takibine devam edilir. Kaybetmesi veya yedi gün içinde dava açmaması halinde ise icranıngeri bırakılması kararı, takibin iptaline ilişkin sonuçları doğurur. Bir diğer anlatımla dosyada mevcut hacizler kalkar.
Somut olayda, haczedilemezlik şikayeti, mahkemece icranın geri bırakılmasına karar verilmesinden önceki bir tarihte yapılmış bulunmaktadır. Şikayet tarihi itibarı ile yukarıda açıklanan yasa hükmü ve ilkeler doğrultusunda haczin kaldırılması için aranan hususlar henüz gerçekleşmediği sabit olduğuna göre salt icranın geri bırakılmasına karar verilmiş olması, bu yönde bir talep de bulunmaksızın icra takip dosyasında mevcut hacizlerin kendiliğinden kalkmış olması sonucunu doğurmaz.
O halde mahkemece, borçlunun haczedilemezlik şikayetinin esası incelenerek bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile ve İİK.nun 33/a-2. maddesi hükmü gözardı edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/25014 E. , 2014/31450 K.
Bonoya dayalı olarak yapılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte, borçlu, İİK’nun 170/b maddesinin göndermesi ile aynı Kanunun 71/2 ve 33/a maddelerine dayalı olarak takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımının oluştuğunu ileri sürerek icranın geribırakılması istemiyle icra mahkemesine başvurmuş, mahkemece istemin reddine karar verilmiştir.
Bononun vade tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6762 Sayılı TTK’nun 690. maddesinin yollaması ile uygulanması gereken aynı yasanın 661/1. maddesi gereğince, bonoda keşideci ve onun gibi sorumlu olan kefile (avaliste) karşı yapılacak takiplerde zamanaşımı süresi üç yıldır.
İcra dosyasında ödeme emri borçlu B.. Y..’a 05.07.2004 tarihinde tebliğ edildikten sonra 28.07.2004 tarihinde haciz işleminin yapıldığı, bu tarihten 24.01.2014 tarihine kadar adı geçen borçlu hakkında hiç bir talepte bulunulmadığı, sonraki tüm işlemlerin ve taleplerin diğer borçlu F.G. A. hakkında olduğu anlaşılmıştır. İcra takip işlemi kimin hakkında yapılmışsa onun hakkında sonuç doğuracağından borçlu B.. Y.. yönünden yukarıda belirtildiği üzere (3) yıllık zamanaşımının gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece borçlu B.. Y.. yönünden zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle isteminin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/25853 E. , 2014/31310 K.
Alacaklı vekili tarafından, bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine başlandığı, ödeme emri tebliğ edilemediği, borçlunun takibin işlemsiz bırakıldığı sürede zamanaşımının oluştuğundan bahisle icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, takip kesinleştikten sonra 28.05.2009 – 30.10.2013 tarihleri arasında bir işlem yapılmadığı gerekçesi ile zamanaşımıitirazının kabulüne ve icranın geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
İİK’nun 168/5.maddesi hükmü gereği borçlunun borcu olmadığını veya borcun itfa edildiğini, mehil verildiğini, alacağın zamanaşımına uğradığını, yetki itirazını sebepleri ile birlikte beş gün içinde icra mahkemesine bildirilmesi gerekir.
Somut olayda, borçluya çıkarılan ödeme emrinin bila tebliğ iade edildiği, takip dosyasında borçluya başka bir tebligat yapılmadığı anlaşılmıştır. Hal böyle olunca takibin dava tarihinde henüz kesinleşmediği görülmektedir. İİK’nun 71. maddesine göre süresiz olarak ileri sürülebilecek olanzamanaşımı şikayeti, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımının gerçekleşmesi hali için geçerlidir.
Bu durumda, mahkemece, zamanaşımı itirazının İİK.nun 169/a maddesi kapsamında değerlendirilerek aynı maddenin beşinci fıkrası gereğince takibin durmasına karar verilmesi gerekirken, istemin, olaya uygun düşmeyen İİK.nun 71. maddesine göre değerlendirilmesi isabetsiz olup kararın belirtilen nedenlerle bozulması gerekir ise de, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından kararın düzeltilerek onanması gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2014/22941 E. , 2014/29735 K.
Alacaklı vekili tarafından tüketici kredi sözleşmesi ve kredi kartı kullanımından kaynaklanan alacağın tahsili için genel haciz yolu ile ilamsız icra takibine başlandığı, örnek (7) numaralı ödeme emrinin borçlu K.. B..’a 06.05.2013 tarihinde tebliğ edildiği, adı geçen borçlu vekilinin ise mirası reddettiklerine ilişkin mahkeme kararı sunarak takibin iptali talebi ile icra mahkemesine başvurduğu anlaşılmıştır.
Öncelikle İİK.nun 53. maddesi üzerinde durmak gerekir. Anılan maddeye göre; “Terekenin borçlarından dolayı ölüm günü ile beraber üç gün içinde takip geri bırakılır. Mirasçı mirası kabul veya reddetmemişse bu hususta Kanunu Medenide muayyen müddetler geçinceye kadar takip gerikalır.” Bu maddenin uygulanabilmesi için icra takibinin mirasın reddi süresinde yapılması ya da murisin, takibe başlandıktan sonra ölmüş olması gerekir. Somut olayda ise icra takibi mirası ret süresi geçtikten sonra başlatılmış olmakla İİK.nun 53.maddesinin uygulama yeri bulunmamaktadır.
Öte yandan İİK.nun 16.maddesinde düzenlenen şikayet ise, icra ve iflas dairelerinin işlemlerinin kanuna ve hadiseye uygun olup olmadıklarının denetlenerek, bunların iptali veya düzeltilmesi ile bir hakkın yerine getirilmemesi veya sebepsiz sürüncemede bırakılması halinde bu hakkın yerine getirilmesinin sağlanması için başvurulan takip hukukuna özgü özel bir yol olup, olayda İİK.nun 53. maddesinin uygulama yeri bulunmadığından şikayet yolu ile de icra takibinin iptali yoluna gidilemez. Pek tabiidir ki İİK.nun 53. maddesine aykırı olarak takip yapılması ya da takip işlemlerine devam edilmesi nedenlerine dayalı olarak ilgililer İİKnun 16. maddesi uyarınca icra mahkemesine şikayette bulunabilirler. İİK.nun 53. maddesine aykırılık iddiası ise kamu düzeni ile ilgili olduğundan İİK.nun 16/2. maddesi uyarınca şikayet süresiz olacaktır.
Hak ehliyeti bulunan her gerçek(MK. m.8) ve tüzel(MK. m.48) kişi icra takibinde taraf(alacaklı veya borçlu) olma ehliyetine de sahiptir (Prof. Dr. Baki KURU; İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s.137, Kasım 2004-İstanbul).
Hakkında takip yapılan muteriz borçlu, hak ehliyetine sahip olmadığı yönünde bir iddiada bulunmadığına göre taraf ehliyeti mevcuttur. Bu nedenle borçlunun murisin borcundan sorumlu olmadığına ilişkin iddiasının taraf ehliyeti ile ilgisi yoktur.
İcra takibine konu kredi sözleşmesinin borçlusu, takip borçlusunun murisi olup, takip muteriz borçlu hakkında mirasçı sıfatı ile yapılmaktadır. Borçlu ise mirası reddettiğinden murisin borcundan sorumlu olmadığını ileri sürerek takibin iptalini istemiştir. Bir diğer ifade ile borçlu olmadığını ileri sürmektedir.
“İmzaya itiraz dışındaki diğer bütün itirazlara, borca itiraz denir (m 60/3; c.3; m.60/4; karş: m. 169). Mesela ödeme, takas, zamanaşımı, borcun mueccel olduğu, borcun şarta bağlı olduğu, icra dairesinin yetkisiz olduğu ve sıfat itirazı gibi (Prof. Dr. Baki KURU; İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s.225 2013-Ankara).”
Yapılan bu açıklamalar doğrultusunda borçlunun başvurusunun, İİK.nun 62. maddesine dayalı borca itiraz niteliğinde olduğu kuşkusuz olup, borca itirazın ise aynı Kanunun 62/1. maddesi uyarınca ödeme emrinin tebliğinden itibaren yasal 7 günlük sürede icra dairesine yapılması zorunludur. Nitekim mirasın reddine ilişkin mahkeme kararı 21.06.2012 tarihli olup, 25.04.2013 tarihinde yapılan icra takibinden ve dolayısıyla ödeme emrinin tebliğinden önce alınmıştır.
O halde mahkemece, icra takibinin şekline göre borçlunun borca itirazlarını icra müdürlüğü yerine icra mahkemesine bildirmesi gereksiz ve geçersiz bir işlem olup, sonuç doğurmayacağı gözönünde bulundurularak istemin reddine karar verilmesi gerekirken, borçlunun bu husustaki başvurusunun, taraf ehliyetine ilişkin ve süresiz şikayete tâbi olduğu gerekçesiyle istemin kabulü ile takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/27823 E. , 2014/28535 K.
Alacaklı tarafından başlatılan bonoya dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı keşideci borçlunun, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde dosyanın işlemsiz bırakılması nedeniyle, zamanaşımı oluştuğunu belirterek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, şikayetin kabulüne karar verildiği görülmektedir.
Takip tarihinde yürürlüte bulunan 6762 Sayılı TTK’nun 690. maddesinin yollaması ile bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı kanunun 661. maddesi gereğince vade tarihinden itibaren 3 yıl içinde takibe konulmayan bonolar zamanaşımına uğrar. Aynı Yasa’nın 662. maddesinde de zamanaşımını kesen nedenler belirtilmiş olup, 663. maddesinde ise zamanşımı kesilince, müddeti aynı olan yeni bir zamanaşımının işlemeye başlayacağı belirtilmiştir.
Somut olayda alacaklının, 01/06/2005 vade tarihli bonoya dayanarak borçlu aleyhine 10/10/2005 tarihinde kambiyo senetlerine özgü yol ile takip başlattığı, ödeme emrinin borçluya 19/10/2005 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun takibin kesinleşmesinden sonra oluşan zamanaşımınedeniyle icranın geri bırakılması talebi üzerine; mahkemece takibin kesinleşmesinden sonra 3 yıllık zamanaşımı oluştuğu gerekçesiyleicranın geri bırakılmasına karar verildiği görülmüştür.
Takip dosyasının aslı ile gölge dosyanın birlikte incelenmesinde ;
Alacaklının, takibin kesinleşmesinden sonra 21/11/2005, 24/11/2005, 16/05/2006, 17/05/2006, 14/05/2008, 07/05/2009, 19/04/2010, 23/12/2010, 16/08/2012, 19/08/2013 tarihlerinde haciz talebinde bulunduğu böylelikle şikayet tarihine kadar alacaklı tarafından zamanaşımını kesen işlemlere devam edildiği anlaşılmıştır
O halde mahkemece, takibin kesinleşmesinden sonra alacaklı tarafından zamanaşımını kesen işlemlerin yapıldığı ve üç yıllık zamanaşımısüresinin dolmadığı gerekçesiyle istemin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/27611 E. , 2014/26084 K.
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra borçlununzamanaşımı nedeniyle İİK’nun 71. ve 33-a maddeleri uyarınca icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, takip işlemleri arasında üç yıllık zamanaşımı süresinin doldsuğu gerekçesi ile icranın geri bırakılmasıan karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takip dayanağı bononun, tanzim tarihi itibariyle uygulanması gereken 6762 sayılı TTK ‘nun 688. maddesindeki unsurları tam olarak taşımasınedeniyle kambiyo senedi niteliğinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, takip konusu bono yönünden, 6762 sayılı TTK ‘nun 690. maddesi göndermesiyle aynı Kanun’un 661, 662 ve 663. maddelerinin uygulanması gerekir. TTK ‘nun 661/l. maddesi gereğince, poliçeyi kabul eden muhataba (bonoyu düzenleyen keşideciye) karşı başlatılacak takiplerde zamanaşımı süresi vadeden itibaren üç yıldır.
818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 133. maddesine göre daha özel nitelikte bulunan TTK’nun 662. maddesinde ise; zamanaşımının hangi sebeplerle kesileceği sınırlı bir şekilde açıklanmıştır. Bu sebeplerden birisi de dava açılmasıdır. TTK’nun 662. maddesinde belirtilen davadan anlaşılması gereken, alacaklı tarafından, kambiyo senetleri hukukuna ilişkin bir talep dolayısıyla yetkili mahkeme nezdinde açılmış bir eda davası olup, ayrıca borçlu tarafından açılacak davada, alacaklı durumundaki davalının itirazını def’i yolu ile ileri sürmesi halinde, açılan menfi tespit davasının da bu nedenle zamanaşımını keseceğinin kabulü gerekir. Nitekim Yargıtay HGK.nun 20.01.1996 tarih ve 1996/12-654 Esas, 1996/805 Karar sayılı kararı ile de aynı ilke kabul edilmiş olup, alacaklı durumundaki davalının itirazını def’i yolu ile ileri sürdüğü menfi tespit davası, zamanaşımını keser ve kararın kesinleşme tarihine kadar zamanaşımı işlemez.
Somut olayda, şikayete konu icra dosyasında, alacaklının 16.05.2005 tarihinde takibe başladığı, ödeme emrinin borçlu L.. E..’a 20/05/2005 tarihinde tebliğ edildiği, takibin kesinleştiği, borçlunun 09.06.2005 tarihinde iş mahkemesinde alacaklı aleyhine menfi tespit davası açtığı, bu davada alacaklının alacağını def’i yoluyla ileri sürdüğü, İstanbul 3. İş Mahkemesi’nin 24.10.2013 tarih ve 2005/262 E.-2015/855 K.sayılı kararı ile menfi tespit davasının reddine karar verildiği görülmektedir.
Bu durumda, menfi tespit davasının açıldığı tarihe kadar, bono vasfı taşıyan takip konusu senet yönünden üç yıllık zamanaşımı süresi gerçekleşmemiş ve 09.06.2005 tarihinde menfi tespit davasının açılması ile zamanaşımı kesilmiştir. Sözkonusu davanın kesinleşmesinden sonrazamanaşımı işlemeye başlayacağından şikayet eden borçlu hakkında zamanaşımının oluştuğunun kabulü mümkün değildir.
O halde, mahkemece, yukarıda açıklanan nedenlerle zamanaşımı şikayetinin reddine karar verilmesi gerekirken, zamanaşımı sürelerinde yanılgıya düşülerek yazılı gerekçe ile icranın geri bırakılmasına karar verilmesi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/29734 E. , 2014/28586 K.
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra borçlununzamanaşımı nedeniyle İİK.’nun 71. ve 33-a maddeleri uyarınca icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, takip işlemleri arasında üç yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesi ile istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takip dayanağı bononun, tanzim tarihi itibariyle uygulanması gereken 6762 sayılı TTK.’nun 688. maddesindeki unsurları tam olarak taşımasınedeniyle kambiyo senedi niteliğinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, takip konusu bono yönünden, 6762 sayılı TTK.’nun 690. maddesi göndermesiyle aynı Kanun’un 661, 662 ve 663. maddelerinin uygulanması gerekir. TTK.’nun 661/l. maddesi gereğince, poliçeyi kabul eden muhataba (bonoyu düzenleyen keşideciye) karşı başlatılacak takiplerde zamanaşımı süresi vadeden itibaren üç yıldır.
Borçlar Kanunu’nun 133. maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan TTK.nun 662. maddesinde ise; zamanaşımının hangi sebeplerle kesileceği sınırlı bir şekilde açıklanmıştır. Bu sebeplerden birisi de dava açılmasıdır. TTK’nun 662. maddesinde belirtilen davadan anlaşılması gereken, alacaklı tarafından, kambiyo senetleri hukukuna ilişkin bir talep dolayısıyla yetkili mahkeme nezdinde açılmış bir eda davası olup, ayrıca borçlu tarafından açılacak davada, alacaklı durumundaki davalının itirazını def’i yolu ile ileri sürmesi halinde, açılan menfi tespit davasının da bu nedenle zamanaşımını keseceğinin kabulü gerekir. Nitekim Yargıtay HGK.nun 20.01.1996 tarih ve 1996/12-654 Esas, 1996/805 Karar sayılı kararı ile de aynı ilke kabul edilmiş olup, alacaklı durumundaki davalının itirazını def’i yolu ile ileri sürdüğü menfi tespit davası, zamanaşımını keser ve kararın kesinleşme tarihine kadar zamanaşımı işlemez.
Somut olayda, örnek 10 numaralı ödeme emrinin borçluya 04.11.2008 tarihinde tebliğ edildiği, bu aşamada borçlu ile ilgili icra takip işlemi yapılmadığı, bilahare, borçlu tarafından alacaklıya karşı 22.02.2010 tarihinde menfi tespit davası açıldığı, alacaklının bu davaya katılmak ve cevap vermek suretiyle davanın reddini savunduğu ve alacak iddiasında bulunduğu, borçlunun menfi tespit davasından 13.05.2010 tarihinde feragat ettiği ve mahkemenin aynı tarihli kararı ile davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiği, bu tarihten sonra alacaklının 28.05.2013 tarihinde takibin yenilenmesini ve borçluya yenileme muhtırası gönderilmesini talep ettiği görülmektedir.
6100 sayılı HMK.’nun 311/1. maddesi hükmü uyarınca (mülga 1086 sayılı HUMK.’nun 95/1.maddesi) feragat, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Anılan yasal düzenleme uyarınca, menfi tespit davasının açılmasıyla kesilen zamanaşımı süresinin, borçlunun feragat beyanı üzerine davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiği 13.05.2010 tarihinden itibaren yeniden işlemeye başlayacağı açıktır. Bu durumda, takip dosyasında, 13.05.2010 tarihinden alacaklının yenileme talebinde bulunduğu 28.05.2013 tarihine kadar zamanaşımını kesen herhangi bir icra takip işlemi yapılmadığından TTK’nun 661. maddesinde öngörülen üç yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmaktadır.
O halde, mahkemece, zamanaşımına yönelik şikayetin kabulü ile İİK’nun 71. maddesi yollamasıyla aynı Yasa’nın 33/a maddesi gereğinceicranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken; yazılı gerekçeyle istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/18984 E. , 2014/24988 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlunun, takibin işlemsiz bırakılmasınedeniyle zamanaşımının oluştuğunu ileri sürerek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece istemin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
6762 Sayılı TTK.’nun 726. maddesinde çek için düzenlenen zamanaşımı süresi 6 ay iken 03.02.2012 tarih ve 28193 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesiyle bu süre üç yıla çıkarılmıştır. Yine 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 Sayılı TTK.nun 6273 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile değişik 814. maddesine göre de çeklerde zamanaşımı süresi üç yıldır.
İlke olarak, herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların, yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri, yani geçmişe etkili olmamalarıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E., 1988/232 K.; 13.10.2004 gün ve 2004/10-528 E., 2004/533 K.; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E., 2005/241 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.
6763 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2.maddesinde, Türk Ticaret Kanununun mer’iyetinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükmüne tâbi olacakları belirtilmiştir. Yine, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6/1.maddesinde; “Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir” düzenlemesi yer almaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, zamanaşımı sürelerinin, başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında, çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise, o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkında zamanaşımı süresi, ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağından çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur. Bu nedenlezamanaşımı süresi, 6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde 6 ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise 3 yıldır.
İcra dosyasının incelenmesinde; takibe dayanak yapılan çekin keşide tarihi 20.07.2009 olup, ibraz süresi 03.02.2012 tarihinden önce dolduğundan, çek altı aylık zamanaşımı süresine tabidir.
Takip dayanağı belge kambiyo senedi niteliğinde çek olduğundan şikayete konu olayda TTK’nun 726 ve 730.maddeleri göndermesi ile aynı kanunun 662 ve 663. maddelerinin uygulanması gerekir. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 133.maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan ve TTK’nun 730/18. maddesi gereğince çekler hakkında da uygulanması gereken TTK’nun 662. maddesinde; “müruruzaman; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi sebepleriyle kesilir” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, örnek 10 ödeme emrinin borçluya tebliğ edildiği ve takibin kesinleştiği, takibin kesinleşmesinden sonra alacaklı tarafından şikayetçi borçlu hakkında, 30.10.2009 – 05.07.2011, 05.07.2011 – 03.10.2011 tarihleri arasında zamanaşımını kesen bir takip işleminde bulunulmadığından takip dayanağı çeke ilişkin 6 aylık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece, borçlu hakkında, İİK.nun 71/son maddesi göndermesiyle uygulanması gereken aynı Kanun’un 33/a maddesi gereğinceicranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/18438 E. , 2014/24352 K.
Alacaklı tarafından borçlular B.D.Ür. San. Tic. Ltd. Şti. ile B. T. ve Yem Yem. San. Tic. Ltd. Şti. hakkında çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile başlatılan icra takibinde, şikayetçi T.. B.. ve B.. B.. icra mahkemesine başvurarak, icra takibinin kesinleşmesinden sonra oluşan zamanaşımı nedeniyle İİK’nun 71 ve 33-a maddeleri uyarınca icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmişler, mahkemece istemin kabulüne karar verilmiştir.
İİK’nun 38. maddesine göre, icra dairesindeki kefaletler, ilam mahiyetini haiz belgelerden olup, ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabidir. İİK’nun 39. maddesine göre de ilama müstenit takip, son muamele tarihi üzerinden on sene geçmekle zamanaşımına uğrar.
Somut olayda, T.. B.. 06.11.2009 tarihli haciz işlemi sırasında dosya borcuna icra kefili olup, icra müdürlüğünce gönderilen örnek 4-5 icra emri, kefile 16.12.2009 tarihinde tebliğ edilmiştir.
İcra kefillerinin taahhüdü, kambiyo taahhüdü niteliğinde bulunmadığından, onlar bakımından uygulanacak zamanaşımı, kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla yapılan takipteki dayanak belge (çek) için TTK’nun ilgili hükümleri gereğince uygulanması gereken 6 aylık zamanaşımısüresi değildir. İcra kefilinin borcunun icra kefaletinden kaynaklandığı, icra kefaletinin ise İİK’nun 38. maddesinde belirtilen ilam niteliğinde bulunduğu tartışmasız olup, bu gibi hallerde İİK’nun 39. maddesinde belirtilen 10 yıllık zamanaşımının uygulanacağı tabiidir.
O halde mahkemece, icra kefili olan borçlu T.. B.. hakkındaki zamanaşımı şikayetinin reddi gerekirken, yazılı gerekçeyle şikayetin kabulü ileicranın geri bırakılması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
Öte yandan diğer şikayetçi B.. B..’ın, icra takibinde borçlu sıfatı bulunmadığından şikayet hakkı da yoktur. Bu durumda mahkemece B.. B.. hakkındaki istemin aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, adı geçen yönünden yazılı gerekçe ile hüküm tesisi de doğru bulunmamıştır.
12. Hukuk Dairesi 2014/18244 E. , 2014/23014 K.
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlunun, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde işlem yapılmaması nedeniyle zamanaşımı oluştuğunu ileri sürerek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece şikayetin reddine karar verildiği görülmektedir.
Takip dayanağı bononun tanzim tarihi itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı TTK.’nun 690.maddesi göndermesiyle bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanunun 661/1. maddesi gereğince, poliçeyi kabul eden muhataba (bonoyu düzenleyen keşideciye) karşı başlatılacak takiplerde zamanaşımı süresi vadeden itibaren üç yıldır. TTK.nun 661/2.maddesine göre ise, hamilin cirantayı takip etmesi halindezamanaşımı süresi bir yıldır.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 133. maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan ve TTK’nun 690. maddesi gereğince bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanunun 662. maddesinde, zamanaşımını kesen sebepler; “dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılmış olup, bu maddede öngörülen sebepler dışındazamanaşımı kesilmez. Ancak alacaklının icra dosyasında yapacağı takip işlemleri de zamanaşımını keser. Ne var ki TTK.nun 663. maddesi uyarınca zamanaşımını kesen işlem kimin hakkında yapılmışsa, ancak ona karşı hüküm ifade eder.
Somut olayda takip dayanağı bonoyu ciro yoluyla elinde bulunduran alacaklının lehtar-ciranta M.. A.. hakkında takip yaptığı, alacaklı tarafından, anılan borçlu yönünden takip kesinleştikten sonra takip dosyasında 14.08.2012 tarihinde yapılan haciz talebine ilişkin işlemden sonra, şikayet tarihi olan 02.09.2013 tarihine kadar, takibi ilerletmeye yönelik talepte bulunulmadığından, anılan borçlu yönünden (1) yıllık zamanaşımıgerçekleşmiştir. Öte yandan icra takibinin diğer borçlusu hakkında yapılan zamanaşımını kesen işlemlerin şikayetçi borçlu yönünden hüküm ifade etmesi de mümkün değildir.
O halde mahkemece borçlu M.. A.. yönünden İİK’nun 71.ve 33/a maddeleri gereğince icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/15801 E. , 2014/21675 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlunun, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde dosyanın işlemsiz bırakılması nedeniyle zamanaşımının oluştuğunu ileri sürerek takibin iptali ve araçlarına konan haciz şerhlerinin kaldırılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, süresinde yapılmadığından bahisle istemin İİK’nun 168/5. maddesi gereğince reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
İİK’nun 71/2. maddesinde; “Borçlu, takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürecek olursa, 33/a maddesi hükmü kıyasen uygulanır” hükmüne, aynı Kanunun 33/a-1. maddesinde ise; “İlamın zamanaşımına uğradığı veya zamanaşımının kesildiği veya tatile uğradığı iddiaları icra mahkemesi tarafından resmi vesikalara müsteniden incelenerek icranın geri bırakılmasına veya devamına karar verilir” düzenlemesine yer verilmiştir. Borçlunun takibin kesinleşmesinden sonraki döneme ilişkin olarak İİK’nun 71/2 ve 33/a maddelerine dayanan zamanaşımı şikayetinin incelenmesi, bu şikayetin belli bir süre içinde ileri sürülmesi koşuluna bağlı değildir (HGK’nun 04.11.1998 tarih ve 1998/12-763 E., 1998/799 K.sayılı kararı).
Somut olayda ödeme emrinin yetkili icra müdürlüğünce borçluya 21.05.2004 tarihinde tebliğ edildiği ve takibin itirazsız kesinleştiği, borçlunun dilekçesi kapsamından ve başvuru tarihinden, talebinin, takibin kesinleşmesinden sonraki devreye ilişkin zamanaşımı şikayeti olduğu anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca şikayetin süreye tâbi olmadığı gözetilerek işin esasının incelenip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, takibin kesinleşmesinden önceki döneme ilişkin bir itiraz varmış gibi değerlendirme yapılarak istemin süre aşımı nedeniylereddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/16282 E. , 2014/18980 K.
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak başlatılan genel haciz yolu ile ilamsız icra takibine karşı borçluların, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde dosyanın işlemsiz bırakılması nedeniyle zamanaşımı oluştuğunu ileri sürerek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurdukları görülmektedir.
Takip dayanağı bononun tanzim tarihi itibariyle uygulanması gereken 6762 Sayılı TTK.’nun 688/6. maddesine göre bononun, kambiyo senedi vasfını taşıyabilmesi için, tanzim yeri unsurunu ihtiva etmesi gereklidir. Aynı Kanun’un 689/son maddesine göre ise, tanzim edildiği gösterilmeyen bir bononun, tanzim edenin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde tanzim edilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır. H.G.K.’nun 02.10.1996 tarih ve 1996/12-590 sayılı kararında da benimsendiği üzere, tanzim yeri olarak idari birim adının yazılması yeterli ve zorunlu olup, ayrıca adres gösterilmesi mecburiyeti bulunmamaktadır.
Somut olayda, takip dayanağı bonoda tanzim yeri bulunmadığından takibe konu bononun kambiyo vasfı bulunmamaktadır.
İcra takibine konu alacak hangi zamanaşımı süresine tabi ise icra takibinin kesinleşmesinden sonraki dönemde de aynı zamanaşımı süresi uygulanır. Bu durumda, kambiyo senedi niteliği taşımayan dayanak belge bono niteliğinde olmayıp, adi havale hükmünde olduğundan mücerret borç ikrarı taşımayan bu belge Borçlar Kanunu’nun 125. maddesinde düzenlenen on yıllık zamanaşımına tabidir. Takipte bu sürenin dolmadığı ve dolayısıyla keşideci borçlu şirket yönünden zamanaşımının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.
Öte yandan, İİK.nun 71/2.maddesinde “Borçlu, takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürecek olursa, 33a. maddesi hükmü kıyasen uygulanır” düzenlemesi yer almaktadır.Görüldüğü üzere, borçlunun İİK.’nun 71 maddesine dayanan şikayetinin incelenebilmesi, öncelikle takibin kesinleşmiş olması koşuluna bağlıdır. İcra dosyasının incelenmesinde ise; genel haciz yolu ile yapılan ilamsız icra takibine karşı keşideci lehine aval veren borçlunun yasal süre içerisinde itirazı üzerine takip durmuş olup;ortada kesinleşmiş bir takip de yoktur.Bu itibarla, kesinleşmiş bir takip bulunmadığına göre, anılan borçlu yönünden İİK. nun 71/2.maddesinin uygulanmasına da yasal olanak yoktur.
O halde, mahkemece, keşideci borçlu şirket yönünden bono vasfı bulunmayan dayanak belge yönünden genel zamanaşımı kuralının uygulanması gerektiği ve keşideci lehine aval veren borçlu bakımından ise; İİK’nun 71. maddesine göre takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle icra mahkemesine başvurunun koşullarının oluşmadığı hususları göz önünde bulundurularakzamanaşımı şikayetinin reddine karar verilmesi gerekirken; yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetsiz ise de; sonuçta istem reddedildiğinden sonucu doğru mahkeme kararının onanması gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2014/16505 E. , 2014/18215 K.
Alacaklı tarafından 07.12.2011 keşide tarihli çeke dayalı olarak yapılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte, borçlu icra mahkemesine başvurarak takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımının gerçekleştiğini iddia etmiş, mahkemece 21.06.2013 tarihinde istemin reddine karar verilmesi ve kararın temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 14.11.2013 tarihli ilamı ile, takip dosyasının 6 aydan fazla bir süredir işlemsiz bırakıldığı ve dolayısıyla istemin kabulü gerektiğinden bahisle karar bozulmuş, icra mahkemesince bozmaya uyulduktan sonra davanın kabulüne ve takibin zamanaşımı nedeniyle iptaline karar verilmiştir.
Şikayetin konusu, takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğraması nedeniyle icranın geri bırakılması talebine ilişkindir. İİK’nun 71. maddesinin 2. fıkrası; “borçlu takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürecek olursa, 33/a maddesi hükmü kıyasen uygulanır” hükmünü içermektedir. İİK’nun 33/a maddesinin 1. fıkrasında ise; “ilamın zamanaşımına uğradığı veya zamanaşımının kesildiği veya tatile uğradığı iddiaları icra mahkemesi tarafından resmi vesikalara müsteniden incelenerek icranıngeri bırakılmasına veya devamına karar verilir” hükmü yer almaktadır.
Mahkemece, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde borcun zamanaşımına uğraması nedeniyle şikayetin kabulü ile icranın geribırakılmasına karar verilmesi gerekirken takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup bozmayı gerektirir ise de; bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından kararın düzeltilerek onanması gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2014/14114 E. , 2014/16766 K.
Alacaklı vekili tarafından başlatılan çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlular vekili, takibin işlemsizbırakılması nedeniyle zamanaşımının oluştuğunu belirterek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, istemin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Takip dayanağı belge kambiyo senedi niteliğinde çek olduğundan davaya konu olayda TTK’nun 726 ve 730.maddeleri göndermesi ile aynı Kanunun 662 ve 663. maddelerinin uygulanması gerekir. Borçlar Kanunu’nun 133.maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan ve TTK’nun 730/18. maddesi gereğince çekler hakkında da uygulanması gereken TTK’nun 662. maddesinde “müruruzaman; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi sebepleriyle kesilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, örnek 10 ödeme emrinin borçlu E.. Ç..’e tebliğ edildiği ve takibin kesinleştiği, takibin kesinleşmesinden sonra alacaklı vekilinin şikayetçi borçlu E.. Ç.. hakkında, 11.11.2005 – 09.06.2006, 14.12.2007 – 04.07.2008, 08.11.2010 – 18.06.2011, 12.08.2011 – 15.09.2012, 15.09.2012 – 20.11.2013 tarihleri arasında zamanaşımını kesen bir takip işlemi bulunmadığından takip dayanağı çeke ilişkin 6 aylıkzamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmıştır.
O halde mahkemece, borçlu E.. Ç.. hakkında, İİK.nun 71/son maddesi göndermesiyle uygulanması gereken aynı Kanun’un 33/a maddesi gereğince icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/14691 E. , 2014/16602 K.
Şikayetin konusu, takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğraması nedeniyle icranın geri bırakılması talebine ilişkindir. İİK’nun 71. maddesinin 2. fıkrasına göre; “Borçlu takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürecek olursa, 33/a maddesi hükmü kıyasen uygulanır.” Aynı Kanun’un 33/a maddesinin 1. fıkrası ise; “İlamın zamanaşımına uğradığı veyazamanaşımının kesildiği veya tatile uğradığı iddiaları icra mahkemesi tarafından resmi vesikalara müsteniden incelenerek icranın geribırakılmasına veya devamına karar verilir” hükmünü içermektedir.
Mahkemece takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde borcun zamanaşımına uğraması nedeniyle şikayetin kabulü ile icranın geribırakılmasına karar verilmesi gerekirken, İİK’nun 169/a-4 maddesi gereğince itirazın kabulü ve icra takibinin durdurulması yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup, kararın belirtilen nedenlerle bozulması gerekir ise de, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından kararın düzeltilerek onanması gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2014/12569 E. , 2014/15344 K.
Alacaklı vekili tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlunun, takibin işlemsizbırakılması nedeniyle zamanaşımı oluştuğunu ileri sürerek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, itirazın kabul edilerek İİK.nun 71/2.maddesi gereğince icranın geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takip tarihi itibariyle uygulanması gereken 6762 sayılı TTK.nun 692/5. maddesine göre çekin, kambiyo senedi vasfını taşıyabilmesi için, keşide yeri unsurunu ihtiva etmesi gereklidir. Aynı kanunun 708. maddesi gereğince, ibraz süresi çekin keşide edildiği yere göre belirleneceğinden keşide yerinin, hiç bir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde açık olarak gösterilmesi gerekir. Aksi takdirde senedin çek vasfında olduğunun kabulü yasal açıdan mümkün değildir. 14/12/1992 günlü ve 1991/1-1992/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da açıklandığı üzere, kısaltılmış olarak yazılan keşide yerinin yukarıda yazılı ilkeye uygun bulunmaması halinde, takip dayanağı belge çek niteliğinde kabul edilemez.
Dayanak belgenin, anılan niteliği haiz olmaması halinde de seçilen takip yoluna bakılmaksızın bu kez BK.nun 125. maddesindeki on yıllıkzamanaşımı uygulanacaktır.
Somut olayda, takip dayanağı çekte keşide yerinin “İSK.” şeklinde yazıldığı, bu durumda, yukarıda açıklandığı üzere keşide yerinin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek açıklıkta yer almadığı görülmektedir.
Kambiyo senedi niteliği bulunmayan bu senet ile başlatılıp kesinleşen takipte, İİK.nun 71/2. maddesi gereğince takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde işleyecek zamanaşımı süresi 6762 sayılı TTK.nun 726. maddesine göre hesaplanamaz. Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile yapılan takibin kesinleşmesi, sözü edilen durumu değiştirmeyeceğinden olayda uygulanması gereken zamanaşımı, Borçlar Kanunu’nun 125. maddesine göre on yıllık zamanaşımıdır.
O halde, mahkemece, zamanaşımı oluşmadığından şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile icranın geri bırakılmasına hükmedilmesi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/11541 E. , 2014/14177 K.
Alacaklı tarafından başlatılan bonoya dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlunun, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde işlemsiz bırakılması nedeniyle zamanaşımı oluştuğunu belirterek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verildiği görülmektedir..
Takip tarihinde yürürlüte bulunan 6762 Sayılı T.T.K’nun .690 maddesinin yollaması ile bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı kanunun 661. maddesi gereğince vade tarihinden itibaren 3 yıl içinde takibe konulmayan bonolar zamanaşımına uğrar. Aynı Yasanın 662. maddesinde dezamanaşımını kesen nedenler belirtilmiş olup, 663.maddesinde ise zamanşımı kesilince, müddeti aynı olan yeni bir zamanaşımının işlemeye başlayacağı belirtilmiştir.
Somut olayda alacaklının, 15.09.2004 vade tarihli bonoya dayanarak borçlu aleyhine 24.12.2004 tarihinde kambiyo senetlerine özgü yol ile takip başlattığı, ödeme emrinin borçluya 03.01.2005 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun takibin kesinleşmesinden sonra olşan zamanaşımı nedeniyleicranın geri bırakılması talebi üzerine mahkemece takip tarihi ile takipten sonraki ilk haciz talebi arasında zamanaşımı oluştuğu gerekçesiyle takibin iptaline karar verildiği görülmüştür.
Takip dosyasına göre alacaklının, 05.07.2006 tarihinde haciz yenileme talebinde bulunduğu, 07.12.2006 tarihinde satış talebinde bulunduğu ve satış avansının yatırıldığı, 16.09.2009 tarihinde haciz talebinde bulunduğu, 18.08.2010 tarihinde maaş haczi telebinde bulunduğu ve 03.09.2010 şikayet tarihine kadar alacaklı tarafından zamanaşımını kesen işlemlere devam edildiği anlaşılmıştır
O halde takibe konu senetle ilgili olarak vade tarihinden şikyet tarihine kadar alacaklı tarafından zamanaşımını kesen işlemlerin yapıldığı ve üç yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşıldığından mahkemece istemin reddine karar verilmesi gerekirken, zamanaşımı nedeniyle takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.
Öte yandan takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımının oluşması halinde takibin şekline göre İİK.nun 170/b maddesi göndermesi ile olayda uygulanması gerekli aynı yasanın 71/2 ve 33/a-1 maddeleri gereğince icranın geri bırakılmasına karar verilir. Mahkemece yukarıda belirtilen madde hükmü uyarınca icranın geri bırakılması yerine, takibin iptaline karar verilmesi de doğru görülmemiştir.
12. Hukuk Dairesi 2014/10742 E. , 2014/13799 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi başlatıldığı, borçlunun şikayeti üzerine Küçükçekmece 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2011/ 1070 E. 1300 K. Sayılı kararı ile takip sonrası zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılmasına karar verildiği, borçlu vekilinin bu kararı gerekçe göstererek icra müdürlüğünden hacizlerin kaldırılması talebinde bulunduğu, icra müdürlüğünce talebin reddi üzerine mahkemeye şikayet yoluna başvurulduğu, mahkemece icranın geri bırakılmasına ilişkin kararın kesinleştiğinin alacaklı vekiline tebliğ edilmediği, bu nedenle İİK’nun 33/a maddesinde öngörülen 7 günlük dava açma süresinin işlemeye başlamadığı gerekçesiyle şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
İİK’nun 33/a-1 maddesi uyarınca “İlamın zamanaşımına uğradığı veya zamanaşımının kesildiği veya tatile uğradığı iddiaları icra mahkemesi tarafından resmi vesikalara müsteniden incelenerek icranın geri bırakılmasına veya devamına karar verilir.
Aynı maddenin 2. fıkrası ile de “Alacaklı, icranın geri bırakılması kararının kesinleştiğinin kendisine tebliğinden sonra, zamanaşımının vaki olmadığını ispat sadedinde ve 7 gün içinde umumi mahkemelerde dava açabilir. Aksi takdirde icrası istenen ilamın zamanaşımına uğradığı hususu kesin hüküm teşkil eder.” hükmü öngörülmüştür.
Küçükçekmece 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2011/ 1070 E. 1300 K. Sayılı kararı ile İİK’nun 33/a maddesi uyarınca takip sonrası zamanaşımınedeniyle icranın geri bırakılmasına karar verildiği, bu kararın 28/02/2012 tarihinde kesinleştiği, kesinleşme şerhi üzerinde kararın alacaklı vekili Av. M.A.’a 16/07/2012 tarihinde tebliğ edildiğine ilişkin imzasının alındığı, bu hususun alacaklı vekilinin de kabulünde olduğu anlaşılmıştır.
Her ne kadar alacaklı vekili icranın geri bırakılmasına ilişkin kararın kendilerine tebliğ tarihi olan 16/07/2012 tarihinden itibaren yasada öngörülen 7 günlük süre içinde 23/07/2012 tarihinde Küçükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açtığını ileri sürmüşse de, Asliye Hukuk Mahkemesi’ne açılan davanın konusunun sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davası niteliğinde olduğu görülmüştür.
Bu durumda icranın geri bırakılmasına ilişkin mahkeme kararının kesinleştiğinin alacaklı vekiline tebliğ tarihinden itibaren 7 günlük süre içinde alacağın zamanaşımına uğramadığının ispatı yönünde genel mahkemede açılan bir dava olmadığı anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/7990 E. , 2014/10049 K.
Alacaklı vekili tarafından başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlunun, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde işlemsiz bırakılması nedeniyle zamanaşımı oluştuğunu belirterek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, süresinde şikayette bulunulmadığından bahisle istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
TTK.nun 688/6. maddesine göre bononun, kambiyo senedi vasfını taşıyabilmesi için, tanzim yeri unsurunu ihtiva etmesi gereklidir. Aynı Kanunun 689/son maddesine göre ise, tanzim edildiği gösterilmeyen bir bononun, tanzim edenin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde tanzim edilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır. H.G.K.’nun 02.10.1996 tarih ve 1996/12-590 sayılı kararında da benimsendiği üzere, tanzim yeri olarak idari birim adının yazılması yeterli ve zorunlu olup, ayrıca adres gösterilmesi mecburiyeti bulunmamaktadır.
14.12.1992 tarih ve 1991/1E.-1992/5K. sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Büyük Genel Kurul kararında da açıklandığı üzere, kısaltılmış olarak yazılan keşide yerinin kabul edilebilmesi için bunun belirgin ve duraksamaya mahal bırakmayacak bir yeri göstermesi gereklidir.
Somut olayda alacaklı tarafından takibe konu edilen bonolarda tanzim yeri bulunmdığından takibe konu bonoların kambiyo vasfı bulunmamaktadır.
İcra takibine konu alacak hangi zamanaşımı süresine tabi ise icra takibinin kesinleşmesinden sonraki dönemde de aynı zamanaşımı süresi uygulanır. Bu durumda, kambiyo senedi niteliği taşımayan dayanak belge bono niteliğinde olmayıp, adi havale hükmünde olduğundan mücerret borç ikrarı taşımayan bu belge Borçlar Kanunu’nun 125. maddesinde düzenlenen on yıllık zamanaşımına tabidir. Takipte bu sürenin dolmadığı ve dolayısıyla zamanaşımının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.
Öte yandan İİK.nun 71/2. maddesinde, borçlu takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürecek olursa, 33/a maddesi hükmünün kıyasen uygulanacağı, İİK.nun 33/a-1 maddesinde de zamanaşımı gerçekleşmişse icranın geri bırakılacağı hususu düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere borçlunun İİK.nun 71. maddesine dayanan isteminin incelenebilmesi, bu istemin belli bir süre içinde ileri sürülmesi koşuluna bağlı değildir (HGK.nun 04.11.1998 tarih ve 1998/12-763E.-1998/797K. sayılı kararı).
O halde, mahkemece, bono vasfı bulunmayan dayanak belge yönünden genel zamanaşımı kuralının uygulanması gerektiği hususu göz ardı edilerek zamanaşımı şikayetinin bu nedenle reddine karar verilmesi gerekirken süresinde şikayette bulunulmadığından bahisle reddine karar verilmesi doğru değil ise de sonuçta istem reddedildiğinden sonucu doğru kararın onanması gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2014/6090 E. , 2014/9054 K.
Alacaklı vekili tarafından başlatılan çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlu vekili, takibin işlemsiz bırakılmasınedeniyle zamanaşımının oluştuğunu belirterek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, istemin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Takip dayanağı belge kambiyo senedi niteliğinde çek olduğundan davaya konu olayda TTK’nun 726 ve 730.maddeleri göndermesi ile aynı kanunun 662 ve 663. maddelerinin uygulanması gerekir. Borçlar Kanunu’nun 133.maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan ve TTK’nun 730/18. maddesi gereğince çekler hakkında da uygulanması gereken TTK’nun 662. maddesinde “müruruzaman; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi sebepleriyle kesilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, örnek 10 ödeme emrinin borçluya tebliğ edildiği ve takibin kesinleştiği, takibin kesinleşmesinden sonra alacaklı vekilinin şikayetçi borçlu hakkında, 03/05/2011 tarihli protokolde yer alan senetlerin son ödeme tarihinden sonrasına isabet eden 12.12.2011 ile 25.07.2012 tarihleri arasında zamanaşımını kesen bir takip işlemi bulunmadığından takip dayanağı çeke ilişkin 6 aylık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmıştır.
O halde mahkemece İİK.nun 71/son maddesi göndermesiyle uygulanması gereken aynı Kanun’un 33/a maddesi gereğince icranın geribırakılmasına karar verilmesi gerekirken istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/6114 E. , 2014/8337 K.
Alacaklı tarafından borçlu muris A.. Ç.. hakkında çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibine başlandığı, takip kesinleşmeden keşideci–borçlunun vefatı üzerine takibin yasal mirasçılarına yöneltilerek mirasçılara örnek 10 numaralı ödeme emri tebliğ edildiği ve ödeme emrinin davacı-borçluya 19.03.2009 tarihinde tebliğ edildiği, tebliğ üzerine davacı–borçlunun 22.06.2010 dava tarihli icra mahkemesine başvurusu ile takibe konu çekin teminat senedi olduğunu, mükerrer takip yapıldığını, çekin bedelsiz kaldığını, yetkili icra dairesinde takip yapılmadığını ve 23.06.2009 ile 24.12.2009 tarihleri arasında takip dosyasında işlem yapılmadığından zamanaşımının gerçekleştiğini belirterek icranın geri bırakılmasını ve takibin iptalini talep ettiği, mahkemece istemin reddine karar verildiği anılan kararın temyizi üzerine Dairemizce zamanaşımı şikayeti dışındaki diğer itirazların reddine ilişkin kararın onanmasına, zamanaşımı şikayeti bakımından davacı–borçlu hakkında 23.06.2009–22.06.2010 tarihleri arasında bir takip işlemi yapılmadığı, zamanaşımının gerçekleştiği, İİK.nun 71. maddesinin göndermesi ile aynı Kanun’un 33/a maddesi hükmü uyarınca borçlu S.. Ç.. yönünden icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiği belirtilerek hükmün bozulmasına karar verildiği, mahkemece bozma ilamına uyularak zamanaşımı süresinin dolduğu açıklanarak borçlu S.. Ç.. yönünden takibin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.
Şikayetin konusu takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğraması nedeniyle icranın geri bırakılması talebine ilişkindir. İİK’nun 71. maddesinin 2. fıkrası “borçlu takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürecek olursa, 33/a maddesi hükmü kıyasen uygulanacaktır” hükmünü düzenlemektedir. İİK’nun 33/a maddesinin 1. fıkrası ise “ilamın zamanaşımına uğradığı veya zamanaşımının kesildiği veya tatile uğradığı iddiaları icra mahkemesi tarafından resmi vesikalara müsteniden incelenerek icranıngeri bırakılmasına veya devamına karar verilir.” hükmünü içerir.
Mahkemenin takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde borcun zamanaşımına uğraması nedeniyle şikayetin kabulü ile icranın geribırakılmasına karar vermesi gerekirken takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsiz ve bozmayı gerektirir ise de; bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından kararın düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2014/4347 E. , 2014/6889 K.
Alacaklının, borçlu hakkında 05.09.2006 keşide tarihli çeke dayalı olarak genel haciz yolu ile başlattığı icra takibinde, takibin kesinleşmesinden sonra oluşan zamanaşımı nedeniyle, borçlu vekili tarafından icranın geri bırakılması istemiyle icra mahkemesine başvurulduğu görülmektedir.
Çekin zamanaşımına uğramış olması, onun kambiyo vasfını ortadan kaldırmaz. Takibin dayanağı olan belge, kambiyo senedi niteliğinde çek olduğundan olayda ibraz süresinin bitim tarihi itibariyle yürürlükte olan 6762 Sayılı TTK.nun 726. maddesi ve 730. maddesinin göndermesi ile de aynı Yasanın 662 ve 663. maddelerinin uygulanması gerekir. TTK.nun 662. maddesinde zamanaşımını kesen sebepler; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi ve alacağın iflas masasına bildirilmesi şeklinde sınırlı olarak belirtilmiştir.
Alacaklının kambiyo senedi vasfındaki çeke dayalı olarak genel haciz yolu ile takip yapması, TTK.nun 726. maddesi ve 730. maddesinin göndermesiyle çeklerde de uygulanması gereken aynı Kanunun 662 ve 663. maddelerini bertaraf edemez. Bir başka anlatımla, zamanaşımıgerçekleşen çekler için genel haciz yolu ile takip yapılması halinde dahi takip kesinleştikten sonraki dönemde uygulanacak zamanaşımı süresi, TTK’nda çekler hakkında öngörülen zamanaşımına göre hesaplanmalıdır.
O halde mahkemece bu doğrultuda değerlendirme yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/2782 E. , 2014/6453 K.
Alacaklı tarafından 6 adet çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra borçluların zamanaşımı nedeniyle İİK’nun 71. ve 33-a maddeleri uyarınca icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurdukları, mahkemece, TTK’nun 726. maddesinde yapılan değişiklikle çeklerde zamanaşımının üç yıl olduğu ve bu sürenin dolmadığı gerekçesiyle istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
6762 Sayılı TTK’nun 726. maddesinde çek için düzenlenen zamanaşımı süresi 6 ay iken 03.02.2012 tarih ve 28193 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesiyle bu süre üç yıla çıkarılmıştır. Yine 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nun 6273 Sayılı Kanun’un 8. maddesi ile değişik 814. maddesine göre de çeklerde zamanaşımı süresi üç yıldır.
İlke olarak, herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri, yani, geçmişe etkili olmamalarıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E., 1988/232 K.; 13.10.2004 gün ve 2004/10-528 E., 2004/533 K.; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E., 2005/241 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.
6763 sayılı Türk Ticaret Kanununun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2.maddesinde Türk Ticaret Kanununun mer’iyetinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükmüne tabi olacakları düzenlenmiştir. Yine, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6/1.maddesinde; “Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir.” düzenlemeleri yer almaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde Türk Ticaret Kanununda zamanaşımı sürelerinin başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkında zamanaşımı süresi ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağına göre çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur. Bu nedenle 6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde zamanaşımı süresi 6 ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise 3 yıldır.
Somut olayda, takibe dayanak çeklerin keşide tarihleri 18.09.2009, 25.09.2009, 26.09.2009,07.10.2009 ve 10.10.2009 olup, ibraz süreleri 03.02.2012 tarihinden önce dolduğundan, altı aylık zamanaşımı süresine tabidirler.
O halde, mahkemece, yukarıda yapılan açıklama ve değinilen ilkeler doğrultusunda altı aylık zamanaşımı süresinin geçip geçmediği belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, zamanaşımı süresinin üç yıl olduğu gerekçesi ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2014/3742 E. , 2014/5856 K.
Alacaklı vekili tarafından başlatılan çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlular vekili, takibin işlemsizbırakılması nedeniyle zamanaşımının oluştuğunu belirterek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, istemin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Takip dayanağı çekin ibraz süresinin dolduğu tarih itibariyle uygulanması gereken 6762 Sayılı TTK.nun 730/18. maddesi göndermesiyle çeklerde de uygulanması gereken aynı Kanunun 662. maddesinde; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi sebepleri ile zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir.
Somut olayda, örnek 10 ödeme emrinin borçlulara tebliğ edildiği ve takibin kesinleştiği, takibin kesinleşmesinden sonra alacaklı vekilinin şikayetçi borçlular hakkında 28.07.2011 ile 10.07.2012 tarihleri arasında zamanaşımını kesen bir takip işlemi bulunmadığından takip dayanağı çeke ilişkin 6 aylık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmıştır.
O halde mahkemece İİK.nun 71/son maddesi göndermesiyle uygulanması gereken aynı Kanun’un 33/a maddesi gereğince icranın geribırakılmasına karar verilmesi gerekirken istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
Ayrıca her iki borçlu, icranın geri bırakılmasını talep etmiş olmasına rağmen tek borçlu yönünden hüküm kurulması da doğru görülmemiştir.
12. Hukuk Dairesi 2014/2712 E. , 2014/5619 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra oluşanzamanaşımı nedeniyle borçlu tarafından İİK. nun 71 ve 33-a maddeleri uyarınca icra mahkemesinden icranın geri bırakılmasına karar verilmesinin istendiği anlaşılmaktadır.
Takip dayanağı belgeler, kambiyo senedi niteliğinde çek olduğundan, olaya çeklerin ibraz sürelerinin dolduğu tarih itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’ nun 726 ve 730. maddesi göndermesi 661, 662 ve 663.maddelerinin uygulanması gerekir. Borçlar Kanunu’nun 133.maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan ve T.T.K.’nun 690.maddesi gereğince bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanunun 662. maddesinde zaman aşımını kesen sebepler” dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılmıştır.
Öte yandan, alacaklı tarafından yapılan icra takip işlemleri de zamanaşımını keser. TTK. nun 663/2.maddesine göre ise, zamanaşımının kesilmesi ile kesildiği tarihten itibaren yeni bir süre işlemeye başlar. TTK. nun 663/2.maddesine göre ise, zamanaşımının kesilmesi ile kesildiği tarihten itibaren yeni bir süre işlemeye başlar.
Somut olayda, icra takip dosyasının incelenmesinde, borçlunun üçüncü kişi Sosyal Güvenlik Kurumu’nda bulunan alacakları üzerine konulan haciz dolayısıyla anılan kurum tarafından 01.04.2008 tarihinde 715.802,00 TL. 22.04.2008 tarihinde ise 613.000,00 TL. icra dosyasına para gönderildiği, 28.04.2008 tarihli hesap tablosunda dosya alacağının 633.423,00 TL. olarak hesaplandığı, 22.05.2008 tarihli sıra cetvelinde ise dosya alacağının birinci sırada yer alıp, dosya alacağının tamamen karşılandığı, ancak sıra cetveline Ankara 12.İcra Mahkemesinin 2008/517-1166 sayılı dosyası ile 03.06.2008 tarihinde itiraz edildiği, 21.11.2008 tarihli karar ile sıra cetvelinin iptaline karar verildiği, bu karar doğrultusunda Ankara 5.İcra Müdürlüğü’nün 2007/10916 esas sayılı dosyasından 06.05.2011 tarihinde yeniden sıra cetveli yapıldığı ve dosya alacağının paranın geliş tarihi itibariyle 633.423,00 TL olmasına karşın bu dosya için 511.521,25 TL ayrıldığı ve bu miktarın 09.05.2011 tarihinde icra dosyasına geldiği ve aynı tarihte alacaklı vekiline ödendiği görülmüştür.
Şu hale göre 22.04.2008 tarihinde haciz yoluyla yapılan tahsilat sonucu o tarih itibariyle alacaklının dosya alacağı tamamen karşılandığından, bu tarihten sonra icra takip
işlemlerini sürdürmesi beklenemeyeceği gibi söz konusu da olamaz. Dolayısıyla bu tarihten itibaren zamanaşımı süresinin de işlemesi mümkün değildir. Bir diğer ifade ile 22.04.2008 tarihinde zamanaşımı süresi duracaktır. Ancak, 06.05.2011 tarihinde yapılan sıra cetvelinde yapılan tahsilatın dosya alacağını tamamen karşılamadığı anlaşıldığına göre, alacaklı, bu sıra cetvelini öğrendiği tarihten itibaren takibe devam etmesi gerekeceğinden, anılan tarihten itibaren, zamanaşımı süresi kaldığı yerden işlemeye başlar.
Bu durumda, alacaklının sıra cetvelini öğrendiği 09.05.2011 tarihinden itibaren zamanaşımı süresi kaldığı yerden işlemeye başlayacağından ve bu tarihten icra mahkemesine başvurunun yapıldığı 14.09.2012 tarihine kadar alacaklı tarafından icra takip dosyasında zamanaşımını kesen herhangi bir işlem yapılmadığından, takip dayanağı çekin ibraz süresinin dolduğu tarih itibariyle uygulanması gereken 6762 Sayılı TTK. nun 726.maddesinde öngörülen altı aylık zamanaşımı süresi geçtiğinden, mahkemenin zamanaşımı itirazının kabulü ile icranın geribırakılmasına ilişkin kararı yukarıda açıklanan nedenlerle doğru olduğundan, bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değil ise de;
İcra takip dosyasında borçlunun üçüncü kişi Sosyal Güvenlik Kurumu’nda bulunan alacakları üzerine haciz konulduğu ve bu paraların dosyaya gönderilmesi üzerine paylaştırma safhasına geçildiği, daha sonra da dosyadan konulmuş herhangi bir haczin bulunmadığı görülmektedir. Borçlunun üçüncü kişide bulunan alacakları İİK. nun 106/2.maddesi uyarınca taşınır hükmünde olup, haczedilen paranın icra dosyasına gelmesi paraya çevrilme gibi düşünülmelidir. Buna göre üçüncü kişi nezdinde haczedilen paraların icra dosyasına gelmesi ile haciz paraya çevrilmiş olacağından, sona bulacaktır. Şikayet tarihi itibariyle ortada bir haciz bulunmadığına göre, haczin kaldırılmasına ilişkin talebin de konusu yoktur.
Kaldı ki icra takip dosyasında haciz bulunsa bile İİK’nun 33/a-2. maddesi uyarınca; “Alacaklı, icranın geri bırakılması kararının kesinleştiğinin kendisine tebliğinden sonra, zamanaşımının vaki olmadığını ispat sadedinde ve 7 gün içinde umumi mahkemelerde dava açabilir. Aksi takdirde icrası istenen ilamın zamanaşımına uğradığı hususu kesin hüküm teşkil eder.” Buna göre icra mahkemesince zamanaşımı itirazının kabulüne karar verilmesi ile icra takibi son bulur. Ancak, bunun için alacaklının İİK’nun 33/a-2.maddesine göre yedi gün içinde dava açıp açmayacağı beklenmelidir. Dava için madde de öngörülen yedi günlük sürenin bitimine kadar icra takibi olduğu yerde durur. Alacaklı bu süre içinde dava açarsa, bu davanın sonucuna kadar takip durmaya devam eder. Alacaklı bu davayı kazanır ise duran icra takibine devam edilir. Kaybetmesi veya yedi gün içinde dava açmaması halinde ise icranın geri bırakılması kararı, takibin iptaline ilişkin sonuçları doğurur. Bir diğer anlatımla dosyada mevcut hacizler kalkar. Buna göre anılan süreç tamamlanmadan icranın geri bırakılması kararı ile birlikte hacizlerin de kaldırılmasına karar verilemez.
O halde mahkemece zamanaşımı itirazının kabulü ile icranın geri bırakılmasına karar verilmekle yetinilmesi gerekirken, hacizlerin de kaldırılması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/35851 E. , 2014/2112 K.
6762 Sayılı TTK.’nun 726. maddesinde çek için düzenlenen zamanaşımı süresi altı ay iken 03.02.2012 tarih ve 28193 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesiyle bu süre üç yıla çıkarılmıştır. Yine 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK.nun 6273 sayılı kanunun 8. maddesi ile değişik 814. maddesine göre de çeklerde zamanaşımı süresi üç yıldır.
İlke olarak herhangi bir kanun veya düzenleyici kural hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri, yani geçmişe etkili olmamalarıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E., 1988/232 K.; 13.10.2004 gün ve 2004/10-528 E., 2004/533 K.; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E., 2005/241 K. sayılı kararları da aynı yöndedir. Öte yandan devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural “derhal yürürlüğe girme” (I’etfet immediat de la loi novelle) niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Tamamlanmış hukuki durumların yeni yasa veya düzenleyici kuraldan etkilenmemesi, kazanılmış hakların saklı tutulması gereğinden kaynaklanan bir sonuçtur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesi hükmüne göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Kazanılmış hak kavramı, her ne kadar açık bir biçimde Anayasa’da düzenlenmemiş ise de; bunun hukuk devleti kavramının temel taşlarından biri olduğu ve Anayasa’nın bünyesinde mündemiç bulunduğu Türk Kamu Hukuku’nda, öğretide ve yargısal kararlarda benimsenmektedir.
6763 sayılı Türk Ticaret Kanununun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2. maddesinde Türk Ticaret Kanununun mer’iyetinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükmüne tabi olacakları düzenlenmiştir. Yine 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6/1.maddesinde “Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir.” düzenlemeleri yer almaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, Türk Ticaret Kanunu’nda zamanaşımı sürelerinin başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkında zamanaşımı süresi ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağına göre çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur.
Bu nedenle 6762 Sayılı TTK.’nun 726. maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde zamanaşımı süresi 6 ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise 3 yıldır.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, somut olayda zamanaşımını kesen sebeplerin de 6762 sayılı TTK hükümlerine göre tespiti gerekir. Anılan kanunun 730. maddesi göndermesi ile 662. maddesinde zamanaşımını kesen sebepler” dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılmıştır.
Somut olayda bankaya ibraz tarihi 10/01/2011 olan çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan takipte borçlunun, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımının gerçekleştiğini ileri sürerek İİK 170/b maddesinin göndermesi ile aynı Kanunun 71/2 ve 33/a maddelerine dayalı olarak icranın geri bırakılması talep ettiği; mahkemece, takip konusu çek hakkında 6273 sayılı Kanunun 8. maddesi ile değişik 6762 sayılı TTK.’nun 814/1. maddesi uyarınca geçerli olan zamanaşımı süresinin çekin ibraz süresinin bitiminden itibaren üç yıl olup borçlu tarafça bildirilen tarihler arasında üç yıllık sürenin geçmemiş olduğu gerekçesiyle talebin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Takip konusu çekin ibraz süresinin bitim tarihi olan 15/11/2011 tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK.’nun 726. maddesi uyarınca altı aylık zamanaşımına tabi olduğu, alacaklı tarafından henüz altı aylık zamanaşımı süresi dolmadan borçlular aleyhinde 08/05/2012 tarihinde kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip başlatıldığı, örnek 10 nolu ödeme emrinin tebliği üzerine şikayetçi borçlular tarafından yasal beş günlük süresi içerisinde icra mahkemesine başvurularak yetkiye ve borca itiraz edilmesi nedeniyle zamanaşımının bu tarihte kesildiği, mahkemece 11/09/2012 tarihinde yetkiye itirazın reddi ile borca itirazın kısmen kabulüne karar verildiği ve taraflarca temyiz yoluna başvurulmaması nedeniyle kararın 21/09/2012 tarihinde kesinleşmiş olduğunun kabulü gerektiği, anılan mahkeme kararının kesinleşme tarihinden itibaren şikayetçi borçlular yönünden yeni bir altı aylık zamanaşımı süresinin işlemeye başladığı ve alacaklı tarafça, kararın kesinleşme tarihinden iş bu zamanaşımı şikayeti tarihi olan 31/05/2013 tarihine kadar icra dosyasında şikayetçi borçlular yönündenzamanaşımını kesecek herhangi icrai bir işlem talebinde bulunulmadığı, dolayısıyla 21/09/2012 tarihi ile 31/05/2013 tarihleri arasında takibe konu çek bakımından altı aylık zamanaşımı süresinin dolmuş olduğu anlaşıldığına göre mahkemece; şikayetin kabulü ile İİK’nun 71/2 ve 33/a maddeleri uyarınca şikayetçi borçlular yönünden icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle şikayetin reddine yönelik hüküm tesisi isabetsizdir.
Öte yandan, HMK.nun 297. maddesinin (1). fıkrasının (e) bendi gereğince hükümde “gerekçeli kararın yazıldığı tarihin” yer alması zorunlu olup kanunun bu emredici hükmüne aykırı davranılması da doğru bulunmamıştır.
12. Hukuk Dairesi 2013/36059 E. , 2014/1968 K.
Alacaklı vekili tarafından başlatılan bonoya dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlular vekilinin, takibin işlemsizbırakılması nedeniyle zamanaşımı oluştuğunu belirterek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
İİK.nun 16/1. maddesi gereğince; “konunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere, icra ve iflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikayet olunabilir.” Aynı Kanunun 18/3.maddesinde de; “Aksine hüküm bulunmayan hallerde icra mahkemesi, şikayet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
O halde icra mahkemesince borçluların şikayeti üzerine tensiple 20.09.2013 tarihi, saat 14:00’e duruşma günü verilerek duruşma davetiyesi tebliğ edildiği halde 20.09.2013 tarihinde 12:19’da, tensip edilen duruşma saati beklenmeksizin tarafların katılımı sağlanmadan ve borçluların hukuki dinlenme hakkı kısıtlanarak karar verilmesi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/35524 E. , 2014/1172 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra oluşanzamanaşımı nedeniyle borçluların İİK.’nun 71 ve 33-a maddeleri uyarınca icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurdukları, mahkemece, TTK.’nun 726.maddesinde yapılan değişiklikle çeklerde zamanaşımının üç yıl olduğu ve bu sürenin dolmadığı gerekçesiyle istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesinde çek için düzenlenen zamanaşımı süresi 6 ay iken, 03.02.2012 tarih ve 28193 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 Sayılı Kanun’un 7. maddesiyle bu süre üç yıla çıkarılmıştır. Yine, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 Sayılı TTK.’nun 6273 Sayılı Kanun’un 8.maddesi ile değişik 814. maddesine göre de çeklerde zamanaşımı süresi üç yıldır.
İlke olarak, herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri, yani geçmişe etkili olmamalarıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E., 1988/232 K.; 13.10.2004 gün ve 2004/10-528 E., 2004/533 K.; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E., 2005/241 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.
6763 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2.maddesinde Türk Ticaret Kanunu’nun mer’iyetinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükmüne tabi olacakları düzenlenmiştir. Yine, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6/1.maddesinde de; “Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir” düzenlemesi yer almaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde Türk Ticaret Kanunu’nda zamanaşımı sürelerinin başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkındaki zamanaşımı süresi ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağına göre çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur. Bu nedenlezamanaşımı süresi, 6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanun’un 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde 6 ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise 3 yıldır.
Somut olayda, takibe dayanak çekin keşide tarihi 20.10.2009 olup, ibraz süresi 03.02.2012 tarihinden önce dolduğundan, çek altı aylıkzamanaşımı süresine tabidir.
O halde, mahkemece, yukarıda yapılan açıklama ve ilkeler doğrultusunda altı aylık zamanaşımı süresinin geçip geçmediği belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken zamanaşımı süresinin üç yıl olduğu gerekçesi ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/34711 E. , 2014/624 K.
Alacaklı tarafından bir adet bonoya dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlunun, takip dayanağı bononun takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımına uğradığını ileri sürerek icranın geri bırakılması talebiyle icra mahkemesine başvurduğu; mahkemece, Akhisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen menfi tespit davasının şikayetçi borçlu lehine sonuçlanmış olup kesinleştiği, İİK’nun 72/5. maddesine göre de takip durmuş olduğundan şikayetçi borçlunun zamanaşımı nedeniyle icranıngeri bırakılmasını talep etmesinde hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan talebin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 154. (818 sayılı Borçlar Kanununun 133.) maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan ve 6102 sayılı TTK.nun 778/1-h (6762 sayılı TTK.nun 690.) maddesi gereğince bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı kanunun 750. (6762 sayılı TTK.nun 662.) maddesinde zamanaşımını kesen sebepler “dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılmıştır. Yine 6102 sayılı TTK.nun 778/1-h (6762 sayılı TTK.nun 690.) maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı kanunun 751. (6762 sayılı TTK.nun 663) maddesi gereğince zamanaşımı kesilince son işlem tarihinden itibaren, müddeti aynı olan yeni bir zamanaşımı işlemeye başlar ve zamanaşımını kesen işlem hangi borçlu hakkında gerçekleşmiş ise ona karşı hüküm ifade eder. Ayrıca, alacaklının yaptığı, takibin devamını sağlayıcı nitelikte her takip işlemi ile de zamanaşımı kesilir ve yeni bir süre işlemeye başlar.
Somut olayda, alacaklı tarafından 01/07/2007 vade tarihli bonoya dayalı olarak senedi tanzim eden borçlular aleyhinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla 10/08/2007 tarihinde takibe başlanıldığı, şikayetçi borçluya örnek 10 nolu ödeme emrinin 15/08/2007 tarihinde tebliğ edildiği; alacaklı tarafça 03/02/2009 tarihinde borçlular aleyhinde üçüncü şahıslara İİK’nun 89/1. maddesi uyarınca haciz ihbarnamesi gönderilmesinin talep edildiği ve alacaklının belirtilen en son talep tarihinden 21/08/2013 tarihinde yapılan şikayet tarihine kadar şikayetçi borçlu hakkında zamanaşımını kesecek nitelikte bir işlem talebinde bulunmadığı görülmektedir.
Alacaklı tarafından 03/02/2009 tarihinde yapılan en son talep tarihinden sonra, diğer takip borçlusunun alacaklıya karşı 23/02/2009 tarihinde menfi tespit davası açtığı, mahkemece 22/07/2010 tarihinde davanın kabulüne karar verildiği ve kararın 29/09/2010
tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Ancak diğer borçlu tarafından açılan menfi tespit davası 6102 sayılı TTK.nun 751/1. (6762 sayılı TTK.nun 663/1.) maddesi gereğince, sadece bu borçlu yönünden zamanaşımını kesecektir.
Buna göre, takip dayanağı bonoda senedi düzenleyen şikayetçi borçlu tarafından açılmış bir menfi tespit davası bulunmadığından ve 6102 sayılı TTK.nun 778/1-h (6762 sayılı TTK.nun 690.) maddesi göndermesi ile bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı kanunun 749/1. (6762 sayılı TTK.nun 661/1.) maddesi gereğince üç yıllık zamanaşımı süresi içerisinde şikayetçi borçlu aleyhinde zamanaşımını kesecek nitelikte işlem yapılmadığından bu borçlu yönünden zamanaşımının gerçekleştiğinin kabulü gerekir.
O halde mahkemece, borçlunun icra mahkemesine başvurusu İİK.nun 71/2 ve 33/a maddeleri kapsamında takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde gerçekleşen zamanaşımına ilişkin olup şikayetçi borçlu yönünden takibin kesinleşmesinden sonraki devrede üç yıllık zamanaşımısüresi dolmuş olduğundan şikayetin kabulü ile bu borçlu yönünden icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/34985 E. , 2014/159 K.
Alacaklı vekili tarafından başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlunun, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde işlemsiz bırakılması nedeniyle zamanaşımı oluştuğunu belirterek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, şikayetin kabul edilerek icranın geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
TTK’nun 688/6. maddesine göre bononun, kambiyo senedi vasfını taşıyabilmesi için, tanzim yeri unsurunu ihtiva etmesi gereklidir. Aynı Kanunun 689/son maddesine göre ise, tanzim yeri gösterilmeyen bir bononun, tanzim edenin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde tanzim edilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır. H.G.K.’nun 02.10.1996 tarih ve 1996/12-590 sayılı kararında da benimsendiği üzere, tanzim yeri olarak idari birim adının yazılması yeterli ve zorunlu olup, ayrıca adres gösterilmesi mecburiyeti bulunmamaktadır.
Somut olayda alacaklı tarafından takibe konu edilen senette keşide yeri bulunmadığı anlaşıldığından bono vasfı bulunmamaktadır.
İcra takibine konu alacak hangi zamanaşımı süresine tabi ise icra takibinin kesinleşmesinden sonraki dönemde de aynı zamanaşımı süresi uygulanır. Bu durumda, kambiyo senedi niteliği taşımayan dayanak belge bono niteliğinde olmayıp, adi havale hükmünde olduğundan mücerret borç ikrarı taşımayan bu belge Borçlar Kanunu’nun 125. maddesinde düzenlenen on yıllık zamanaşımına tabidir. Takipte bu sürenin dolmadığı ve dolayısıyla zamanaşımının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.
O halde, mahkemece, bono vasfı bulunmayan dayanak belge yönünden genel zamanaşımı kuralının uygulanması gerektiği hususu göz ardı edilerek zamanaşımı şikayetinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/34573 E. , 2014/45 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra borçlularınzamanaşımı nedeniyle İİK. nun 71 ve 33-a maddeleri uyarınca icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, TTK. nun 726.maddesinde yapılan değişiklikle çeklerde zamanaşımının üç yıl olduğu ve bu sürenin dolmadığı belirtilerek istemin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesinde çek için düzenlenen zamanaşımı süresi 6 ay iken 03.02.2012 tarih ve 28193 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesiyle bu süre üç yıla çıkarılmıştır. Yine 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK. nun 6273 sayılı kanunun 8.maddesi ile değişik 814. maddesine göre de çeklerde zamanaşımı süresi üç yıldır.
İlke olarak, herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri, yani, geçmişe etkili olmamalarıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E., 1988/232 K.; 13.10.2004 gün ve 2004/10-528 E., 2004/533 K.; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E., 2005/241 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.
Bundan ayrı, devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural, “derhal yürürlüğe girme” (I’etfet immediat de la loi novelle) niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Tamamlanmış hukuki durumların yeni yasa veya düzenleyici kuraldan etkilenmemesi, kazanılmış hakların saklı tutulması gereğinden kaynaklanan bir sonuçtur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesi hükmüne göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Kazanılmış hak kavramı, her ne kadar açık bir biçimde Anayasa’da düzenlenmemiş ise de, bunun hukuk devleti kavramının temel taşlarından biri olduğu ve Anayasa’nın bünyesinde mündemiç bulunduğu, Türk Kamu Hukuku’nda, öğretide ve yargısal kararlarda benimsenmektedir.
6763 sayılı Türk Ticaret Kanununun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2.maddesinde Türk Ticaret Kanununun mer’iyetinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükmüne tabi olacakları düzenlenmiştir. Yine, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6/1.maddesinde; “Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir.” düzenlemeleri yer almaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde Türk Ticaret Kanununda zamanaşımı sürelerinin başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkında zamanaşımı süresi ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağına göre çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur. Bu nedenle 6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde zamanaşımı süresi 6 ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise 3 yıldır. Buna göre 17.12.2010 keşide tarihli takip dayanağı çek yönünden zamanaşımı süresi altı aydır.
Somut olayda, 27.12.2010 keşide tarihli çeke dayalı olarak 11.01.2011 tarihinde icra takibine başlanmış, ödeme emri 22.01.2011 tarihinde tebliğ edilmiştir. Takibin kesinleşmesinden sonra 25.04.2011 tarihinden 11.01.2012 tarihine kadar dosyada herhangi bir takip işleminin yapılmadığı ve takip dayanağı çekin ibraz süresinin dolduğu tarih itibariyle uygulanması gereken 6762 Sayılı TTK. nun 726.maddesinde öngörülen altı aylık zamanaşımı süresi geçtiği görülmüştür.
O halde, mahkemece, borçlunun zamanaşımı itirazının kabul edilerek, İİK. nun 170/b maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 71/son maddesi yollaması ile 33/a maddesi gereğince icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/33134 E. , 2013/40281 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlunun, İİK.nun 71/2.maddesi gereğince zamanaşımı gerçekleştiğini belirterek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesinde çek için düzenlenen zamanaşımı süresi altı ay iken 03.02.2012 tarih ve 28193 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesiyle bu süre üç yıla çıkarılmıştır. Yine 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 Sayılı TTK.nun 6273 Sayılı Kanunun 8.maddesi ile değişik 814. maddesine göre de çeklerde zamanaşımı süresi üç yıldır.
İlke olarak, herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri, yani, geçmişe etkili olmamalarıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E., 1988/232 K.; 13.10.2004 gün ve 2004/10-528 E., 2004/533 K.; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E., 2005/241 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.
Bundan ayrı, devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural, “derhal yürürlüğe girme” (I’etfet immediat de la loi novelle) niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Tamamlanmış hukuki durumların yeni yasa veya düzenleyici kuraldan etkilenmemesi, kazanılmış hakların saklı tutulması gereğinden kaynaklanan bir sonuçtur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesi hükmüne göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Kazanılmış hak kavramı, her ne kadar açık bir biçimde Anayasa’da düzenlenmemiş ise de, bunun hukuk devleti kavramının temel taşlarından biri olduğu ve Anayasa’nın bünyesinde mündemiç bulunduğu, Türk Kamu Hukuku’nda, öğretide ve yargısal kararlarda benimsenmektedir.
6763 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2.maddesinde Türk Ticaret Kanununun mer’iyetinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükmüne tabi olacakları düzenlenmiştir. Yine, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6/1.maddesinde; “Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir.” düzenlemeleri yer almaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde Türk Ticaret Kanununda zamanaşımı sürelerinin başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkında zamanaşımı ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağına göre çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur. Bu nedenle 6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde zamanaşımı süresi altı ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise üç yıldır.
Somut olayda, alacaklı tarafından 05/07/2006 tarihinde takibe başlandığı, ödeme emrinin borçluya 21/07/2006 tarihinde tebliğ edildiği, takibin kesinleşmesinden sonra 08/02/2007-10/10/2007; 29/04/2008-16/03/2009 ve 14/04/2011-20/12/2011 tarihleri arasında alacaklının takibin ilerlemesine yönelik diğer bir ifade ile zamanaşımını kesecek nitelikte işlem yapmadığı görülmektedir. Takibe dayanak çeklerin keşide tarihlerine göre ibraz süresi 03/02/2012 tarihinden önce dolduğundan, altı aylık zamanaşımı süresine tabidir. Kaldı ki, yasal değişiklikten önce şikayete konu takipte altı aylık zamanaşımı oluşmuştur.
O halde, mahkemece, açıklanan nedenlerle zamanaşımı şikayetinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/33767 E. , 2013/40414 K.
Alacaklı tarafından başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte, borçlunun İİK.nun 71. maddesi atfıyla İİK’nun 33/a maddesi hükmü uyarınca takibin kesinleşmesinden sonraki devreye ilişkin olarak borcun zamanaşımına uğraması nedeniyle icranın geri bırakılmasıistemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece takibin zamanaşımı nedeniyle iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.
Şikayetin konusu takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğraması nedeniyle icranın geri bırakılması talebine ilişkindir. İİK’nun 71. maddesinin 2. fıkrası “borçlu takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürecek olursa, 33/a maddesi hükmü kıyasen uygulanacaktır” hükmünü düzenlemektedir. İİK’nun 33/a maddesinin 1. fıkrası ise “ilamın zamanaşımına uğradığı veya zamanaşımının kesildiği veya tatile uğradığı iddiaları icra mahkemesi tarafından resmi vesikalara müsteniden incelenerek icranıngeri bırakılmasına veya devamına karar verilir.” hükmünü içerir.
Mahkemenin takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde borcun zamanaşımına uğraması nedeniyle şikayetin kabulü ile icranın geribırakılmasına karar vermesi gerekirken takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsiz ve bozmayı gerektirir ise de; bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından kararın düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2013/32414 E. , 2013/39686 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlu şirket vekilinin, takibin işlemsizbırakılması nedeniyle zamanaşımının oluştuğunu ileri sürerek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece istemin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Mahkemece zamanaşımını durduran işlem olarak kabul edilen 08.09.2011 tarihli ödeme taahhüdü borçlu şirket adına değil, şirket yetkilisi …tarafından icra kefaleti bildirimi esnasında şahsen yapıldığından, şikayetçi borçlu şirket tarafından yapılmayan bu işlem, kendisi hakkındazamanaşımını durduran işlem olarak kabul edilemez. Öte yandan icra kefaletinden kaynaklanan 10 yıllık zamanaşımı borçlu şirket hakkında geçerli olmayıp, 24.11.2011 tarihinden itibaren 6 ay süre ile borçlu şirket hakkında dosyada hiçbir icrai işlem yapılmadığı anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece, borçlunun zamanaşımı şikayetinin kabulü ile icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/31923 E. , 2013/39861 K.
Alacaklı tarafından kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlunun, takibin işlemsiz bırakılması nedeniyle takibe konu bononun zamanaşımına uğradığını ileri sürerek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, itirazın kabul edilerek icranın geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
6762 Sayılı TTK.’nun 688/6. (6102 Sayılı TTK’nun 776/f) maddesi gereğince, bonoda tanzim yerinin yazılı olması gereklidir. Aynı Kanunun 689/son (6102 Sayılı TTK’nun 777/son) maddesine göre ise, tanzim edildiği yer gösterilmeyen bir bononun, tanzim edenin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde tanzim edilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır. H.G.K.’nun 02.10.1996 tarih ve 1996/12-590 sayılı kararında da benimsendiği üzere, tanzim yeri olarak idari birim adının yazılması yeterli ve zorunlu olup, ayrıca adres gösterilmesi mecburiyeti bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulu’nun 02/10/1996 gün ve 1996/12-5 sayılı kararı ile de benimsendiği üzere; İİK.nun 170/a-2. maddesi gereğince bu husus icra mahkemesince re’sen nazara alınır.
Somut olayda, takibe dayanak yapılan senette tanzim yeri olarak yazılan “Merter” ibaresi idari birim olmadığından anılan belgenin bono vasfını taşımadığı görülmektedir.
Borçlu, İİK.nun 170/a-1 maddesi göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanunun 168/3. maddesi uyarınca ödeme emrinin tebliğinden itibaren (5) günlük yasal süre içerisinde icra mahkemesine başvurduğuna göre, mahkemece, takibe konu senedin kambiyo senedi vasfı taşımadığı hususu re’sen dikkate alınarak, İİK.nun 170/a-2. maddesi gereğince takibin iptaline karar verilmesi gerekirken; bu husus gözardı edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Kabule göre de, borçlunun başvurusu bu hali ile İİK.nun 169/a maddesi kapsamında takibin kesinleşmesinden önceki döneme ilişkinzamanaşımı itirazı olup, aynı maddenin 5. fıkrası gereğince itirazın kabulü ile takibin durdurulması yerine icranın geri bırakılmasına karar verilmesi doğru görülmemiştir.
12. Hukuk Dairesi 2013/32728 E. , 2013/39224 K.
Borçluların, hakkında çeke istinaden kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan takipte, çeke dayalı alacağın zamanaşımına uğramasınedeniyle icranın geri bırakılması istemiyle ve icra kefili olan icra dosyasında herhangi bir kefaletinin olmadığından hakkında yapılan icra işlemlerinin iptali istemiyle icra mahkemesine başvurdukları anlaşılmıştır.
l-B.2011 tarihinde kesinleştiği görülmektedir. Bu davada; davalı alacaklı tarafından istemin reddi talep edildiğinden açılan bu davazamanaşımını keser. Menfi tespit davası sonuçlanıp kesinleşinceye kadar alacaklının takip dosyasında işlem yapma zorunluluğu bulunmadığından 3 yorçluların temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
Takip dayanağı belge kambiyo senedi niteliğinde çek olduğundan olaya TTK’nun 726 ve aynı Kanunun 730. maddesi göndermesi ile 662 ve 663. maddelerinin uygulanması gerekmektedir. Borçlar Kanunu’nun 133.maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan ve T.T.K.’nun 730/18.maddesi gereğince çekler hakkında da uygulanması gereken aynı Kanunun 662.maddesi, zamanaşımının hangi sebeplerle kesileceğini sınırlı bir şekilde açıklamıştır. Bu sebeplerden biri de dava açılmasıdır. Anılan maddede mücerret dava açılmasından söz edilmekte olup, bu davanın kimin tarafından açılacak bir dava olduğu hususunda bir açıklık bulunmamaktadır. Ancak borçlu tarafından açılacak davada, alacaklı durumundaki davalının itirazını defi yolu ile ileri sürmesi halinde, açılan menfi tespit davasının da bu nedenle zamanaşımını keseceğinin kabulü gerekir.
Nitekim Yargıtay HGK.nun 20.01.1996 tarih ve 1996/12-654 Esas 1996/805 Karar sayılı kararı ile de aynı ilke kabul edilmiş olup, alacaklı durumundaki davalının itirazını defi yolu ile ileri sürdüğü menfi tespit davası, zamanaşımını keser ve kararın kesinleşme tarihine kadarzamanaşımı işlemez.
Somut olayda; borçlu tarafından, Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2010/12 E. sayılı dosyası ile 13.01.2010 tarihinde menfi tespit davası açıldığı ve davanın reddedildiği ve kararın 18.10ıllık zamanaşımı süresi, menfi tespite ilişkin kararın kesinleştiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar.
Bu durumda menfi tespit davasının kesinleşme tarihi ile şikayet tarihi olan 18.01.2013 tarihi arasında zamanaşımını kesen TTK’nun 662. maddesinde sayılan icra takibi işlemi yapılıp yapılmadığının incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yazılı gerekçeyle istemin reddine karar verilmesi isabetsizdir.
2-Alacaklının temyiz itirazlarının incelenmesinde;
hakkındaki icra emrinin 09/11/2009 tarihli haciz tutanağındaki kefalete dayandırıldığı, ancak bu tarihli haciz tutanağında Yılmaz Eraslan isimli 3. bir şahsın kefaletinin bulunduğu, adı geçen bu iki kişinin aynı kişi olup olmadığının mahkemece yöntemince araştırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile Orhan Yılmazarslan hakkında yapılan tüm icra işlemlerinin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/29674 E. , 2013/37867 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra oluşanzamanaşımı nedeniyle, borçluların İİK.nun 71 ve 33-a maddeleri uyarınca icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, TTK.nun 726. maddesinde yapılan değişiklikle çeklerde zamanaşımının üç yıl olduğu ve bu sürenin dolmadığı belirtilerek istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesinde çek için düzenlenen zamanaşımı süresi 6 ay iken 03.02.2012 tarih ve 28193 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesiyle bu süre üç yıla çıkarılmıştır. Yine 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 Sayılı TTK. nun 6273 Sayılı Kanunun 8.maddesi ile değişik 814. maddesine göre de çeklerde zamanaşımı süresi üç yıldır.
6763 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2.maddesinde Türk Ticaret Kanununun mer’iyetinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükmüne tabi olacakları düzenlenmiştir. Yine, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6/1.maddesinde; “Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir” düzenlemesi yer almaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde Türk Ticaret Kanunu’nda zamanaşımı sürelerinin başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında, çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise, o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkında zamanaşımı süresi, ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağından çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur. Bu nedenlezamanaşımı süresi, 6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde 6 ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise 3 yıldır.
Somut olayda, takibe dayanak çekin keşide tarihi 30.06.2009 olup, ibraz süresinin bitim tarihi, 6273 Sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce olduğundan çek, 6 aylık
zamanaşımı süresine tabidir.
Kural olarak zamanaşımı kimin hakkında gerçekleşirse onun hakkında sonuç doğurur. Takip dosyasının incelenmesinde ise, çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile yapılan takipte, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde alacaklı vekili tarafından 20.12.2011 tarihinde şikayetçi her iki borçlu hakkında da haciz talebinde bulunulduğu, ardından 20.07.2012 tarihinde talepte bulunulduğu, mahkemenin de kabulünde olduğu gibi bu iki tarih arasında dosyanın 6 aydan fazla işlemsiz bırakıldığı, yine 20.07.2012 ila 22.03.2013 tarihleri arasında da dosyanın 6 aydan fazla işlemsiz bırakıldığı görülmektedir.
O halde, mahkemece, borçlular yönünden şikayetin kabulü ile icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ilezamanaşımının 3 yıl olduğundan bahisle şikayetin reddine karar verilmesi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/30228 E. , 2013/37803 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra borçlularınzamanaşımı nedeniyle İİK. nun 71 ve 33-a maddeleri uyarınca icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, TTK. nun 726.maddesinde yapılan değişiklikle çeklerde zamanaşımının üç yıl olduğu ve bu sürenin dolmadığı belirtilerek istemin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesinde çek için düzenlenen zamanaşımı süresi 6 ay iken 03.02.2012 tarih ve 28193 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesiyle bu süre üç yıla çıkarılmıştır. Yine 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK. nun 6273 sayılı kanunun 8.maddesi ile değişik 814. maddesine göre de çeklerde zamanaşımı süresi üç yıldır.
İlke olarak, herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri, yani, geçmişe etkili olmamalarıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E., 1988/232 K.; 13.10.2004 gün ve 2004/10-528 E., 2004/533 K.; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E., 2005/241 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.
Bundan ayrı, devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural, “derhal yürürlüğe girme” (I’etfet immediat de la loi novelle) niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Tamamlanmış hukuki durumların yeni yasa veya düzenleyici kuraldan etkilenmemesi, kazanılmış hakların saklı tutulması gereğinden kaynaklanan bir sonuçtur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesi hükmüne göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Kazanılmış hak kavramı, her ne kadar açık bir biçimde Anayasa’da düzenlenmemiş ise de, bunun hukuk devleti kavramının temel taşlarından biri olduğu ve Anayasa’nın bünyesinde mündemiç bulunduğu, Türk Kamu Hukuku’nda, öğretide ve yargısal kararlarda benimsenmektedir.
6763 sayılı Türk Ticaret Kanununun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2.maddesinde Türk Ticaret Kanununun mer’iyetinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükmüne tabi olacakları düzenlenmiştir. Yine, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6/1.maddesinde; “Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir.” düzenlemeleri yer almaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde Türk Ticaret Kanununda zamanaşımı sürelerinin başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkında zamanaşımı süresi ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağına göre çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur. Bu nedenle 6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde zamanaşımı süresi 6 ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise 3 yıldır.
Somut olayda, takibe dayanak çekin keşide tarihi 30.05.2009 ve 30.07.2009 olup, ibraz süreleri 03.02.2012 tarihinden önce dolduğundan, altı aylık zamanaşımı süresine tabidirler.
O halde, mahkemece, yukarıda yapılan açıklama ve ilkeler doğrultusunda altı aylık zamanaşımı süresinin geçip geçmediği belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken zamanaşımı süresinin üç yıl olduğu gerekçesi ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/30416 E. , 2013/37958 K.
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlunun, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde takip dosyasının işlemsiz bırakılması nedeniyle alacağın zamanaşımına uğradığını ileri sürerek takibin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurduğu; mahkemece, şikayetin kabul edilerek icranın geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Takip dayanağı bononun vade tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6762 Sayılı T.T.K.’nun 690. maddesinin yollamasıyla bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanunun 661. maddesi uyarınca takibe konu bono, vade tarihinden itibaren üç yıllık zamanaşımı süresine tâbidir. Anılan Yasanın 662. maddesinde ise zamanaşımını kesen sebepler düzenlenmiş olup, bu sebeplerden biri de alacaklı tarafından yapılan icra takip işlemleridir. Haciz talebi de bir icra takip işlemi olduğundan haciz talebinde bulunulması ile zamanaşımı kesilir. İki yıllık süre içerisinde satış istenilip istenilmemesi ise İİK’nun 106 ve 110. maddelerinin uygulanması ile ilgili olup yasal sürede satış istenmemiş olması, zamanaşımının kesilmesine yol açan haciz talebinin yokluğu sonucunu doğurmaz. Somut olayda alacaklı vekilinin haciz talep tarihleri dikkate alındığında, icra takibinin üç yıldan fazla süre ile işlemsiz bırakılmadığı ve dolayısıyla zamanaşımının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece, borçlunun zamanaşımı şikayetinin reddine karar verilmesi gerekirken şikayetin kabulü ile icranın geri bırakılması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/30328 E. , 2013/37297 K.
İcra mahkemesince, borçlular hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra oluşan zamanaşımı nedeniyle İİK’nun 71 ve 33-a maddeleri uyarınca borçlular yönünden icranın geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
İİK’nun 33/a-2. maddesi uyarınca; “Alacaklı, icranın geri bırakılması kararının kesinleştiğinin kendisine tebliğinden sonra, zamanaşımının vaki olmadığını ispat sadedinde ve 7 gün içinde umumi mahkemelerde dava açabilir. Aksi takdirde icrası istenen ilamın zamanaşımına uğradığı hususu kesin hüküm teşkil eder.” Buna göre icra mahkemesince zamanaşımı itirazının kabulüne karar verilmesi ile icra takibi son bulur. Ancak, bunun için alacaklının İİK’nun 33/a-2.maddesine göre yedi gün içinde dava açıp açmayacağı beklenmelidir. Dava için madde de öngörülen yedi günlük sürenin bitimine kadar icra takibi olduğu yerde durur. Alacaklı bu süre içinde dava açarsa, bu davanın sonucuna kadar takip durmaya devam eder. Alacaklı bu davayı kazanır ise duran icra takibine devam edilir. Kaybetmesi veya yedi gün içinde dava açmaması halinde ise icranın geri bırakılmasıkararı, takibin iptaline ilişkin sonuçları doğurur. Bir diğer anlatımla dosyada mevcut hacizler kalkar.
Bu durumda, mahkemece, yukarıda açıklanan yasa hükmü ve ilkeler doğrultusunda inceleme ve değerlendirme yapılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile ve İİK’nun 33/a-2. maddesi hükmü gözardı edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/28820 E. , 2013/37013 K.
Alacaklı vekili tarafından çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takibe karşı borçlu vekilinin takibin işlemsizbırakılması nedeniyle zamanaşımına uğradığı gerekçesi ve icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, istemin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Takip dosyasında ödeme emrinin borçluya 20.12.2011 tarihinde tebliğ edildiği ve 5 günlük süre içinde zamanaşımı itirazında bulunulmadığının anlaşılması karşısında, bu tarihten sonraki süreçte takibe konu çekin zamanaşımına uğrayıp uğramadığını değerlendirmek gerekir.
İİK.nun 71/1.maddesi uyarınca borçluya borcu ödemesi konusunda süre verilmiş olması halinde ödeme taahhüdü süresince zamanaşımıişlemez.
İİK.nun taksitle ödeme başlıklı 111.maddesi son fıkrasında ise; “Taksitlerden biri zamanında verilmezse icra muamelesi ve süreler kaldığı yerden devam eder” düzenlemesine yer verilmiştir.
Taksitlendirme sözleşmesinde ödemeyi ikiye ayırmak gerekir. Birincisi İİK.nun 111.maddesinin 1. ve 2.fıkralarında düzenlenen borçlunun yasal hakkından doğan taksitlendirme, ikincisi ise, alacaklının kabulüne bağlı olan taksit sözleşmesi ile yapılan taksitlendirmedir.
Buna göre, taraflar arasında 22.05.2012 tarihli haciz sırasında icra memurunca tutanağa yazılmak suretiyle düzenlenen taksit sözleşmesi, İİK.nun 111.maddesinin 3.fıkrası kapsamında taksit sözleşmesi niteliğindedir. Sözleşme gereğinin yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için sözleşmede belirtilen taksit dönemi içinde alacaklı yanca ödemenin beyan edilmesi ve tahsil harcının yatırılması gerekir. Ancak bu suretle aynı maddenin son fıkrası hükmünün uygulanması mümkün olabilir. Takip dosyasında borçlu yanca icra dosyasına para yatırıldığına bir bilgi belge, makbuz bulunmuyor ise de, alacaklının icra mahkemesine verdiği 19.07.2012 tarihli dilekçesinde 25.06.2012 tarihinde yatırılması gereken 2. taksidin yatırılmamış olması sebebiyle borçlunun cezalandırılmasını istediği, bu durumda yukarıda ki açıklamalar ışığında zamanaşımı süresinin ikinci taksit tarihi olan 25.06.2012 tarihinden itibaren yeniden işlemeye başlaması ve bu tarihten itibaren 6 ayı aşkın bir süre icra dosyasındazamanaşımını kesen bir işlem yapılmamış olması karşısında, mahkemece zamanaşımı şikayetinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/26128 E. , 2013/35959 K.
Alacaklı vekili tarafından bono ve çeke dayalı olarak yapılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibine karşı borçlu vekilinin 10.05.2011 tarihinde icra mahkemesine başvurarak, diğer itiraz ve şikayetleri yanında ayrıca çeklerin zamanaşımına uğradığını da ileri sürdüğü anlaşılmıştır.
Takip, bono ve çeke dayalı olup, borçlu Ö.e örnek 10 nolu ödeme emri 20.07.2006 tarihinde tebliğ edilmiş, borçlu vekili ise 10.05.2011 tarihinde takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde çeklerin zamanaşımına da uğradığını ileri sürerek icra mahkemesine başvurmuştur. Başvuru bu hali ile İ.İ.K.’nun 170/b maddesinin göndermesi ile aynı Kanunun 71/2 ve 33/a maddelerine dayalı olarak takibin kesinleşmesinden sonraki dönemdezamanaşımının oluşması nedeniyle icranın geri bırakılması talebine ilişkindir. Bu maddeye dayalı zamanaşımı itirazı ise süreye tabi değildir.
O halde mahkemece borçlunun takibin kesinleşmesinden sonraki döneme ilişkin zamanaşımı itirazının esasının incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken anılan itiraz hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmemesi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/26247 E. , 2013/35597 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte, borçlunun İİK.nun 71. maddesi atfıyla İİK’nun 33/a maddesi hükmü uyarınca takibin kesinleşmesinden sonraya ilişkin olarak borcun zamanaşımına uğraması nedeniyle icranın geribırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece takibin zamanaşımı nedeniyle iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.
İİK’nun 71. maddesinin 2. fıkrasında borçlunun takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürecek olursa, 33/a maddesi hükmünün kıyasen uygulanacağı öngörülmüştür.. İİK’nun 33/a maddesinin 1. fıkrası ise “ilamın zamanaşımına uğradığı veyazamanaşımının kesildiği veya tatile uğradığı iddiaları icra mahkemesi tarafından resmi vesikalara müsteniden incelenerek icranın geribırakılmasına veya devamına karar verilir.” yasal düzenlemesini içermektedir.
Bu durumda mahkemece, borçlunun istemi kabul edildiğine göre yukarıda açıklanan yasa hükümleri uyarınca icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsiz ve kararın bu nedenle bozulması gerekir ise de; bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından kararın düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekmiştir.
2. Hukuk Dairesi 2013/22004 E. , 2013/31402 K.
Keşideci-borçlu, alacaklı tarafından çeke dayalı olarak hakkında kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile başlatılan takip üzerine icra mahkemesine başvurusunda, çekin tanzim tarihinden itibaren 6 ay içerisinde takibe konulmadığını, çekin zamanaşımına uğradığını ileri sürerek takibin iptalini talep etmiş, mahkemece; itirazın kabulü ile ıttıla tarihinin 18.06.2012 olarak kabulüne ve icranın geri bırakılmasına karar verildiği görülmektedir.
Başvuru bu hali ile İİK.nun l69/a maddesi kapsamında takip öncesi zamanaşımı itirazına ilişkin olup, İİK’nun 168/5. maddesi uyarınca bu itirazın 5 günlük sürede yapılması gerekmektedir.
7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 32.maddesi gereğince tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi olarak kabul edilir.
Ödeme emri tebliğ işleminin usulsüz olduğunun ileri sürülmesi “şikayet” niteliğinde olup, İİK.nun 16/l.maddesi gereğince şikayetin, işlemi öğrenme tarihinden itibaren 7 günlük sürede yapılması zorunludur.
Somut olayda borçluya örnek 10 ödeme emrinin 07.06.2012 tarihinde tebliğ edildiği, başvurunun ise 20.06.2012 tarihinde yapıldığı görülmektedir. 06.02.1984 tarih ve 1983/7 Esas, 1984/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararına göre, harca tabi davalarda, dava, harcın ödendiği tarihte açılmış sayılır. Borçlunun icra mahkemesine sunduğu itiraz dilekçesinde, hakkında başlatılan takipten evrakın muhtara teslim edilmesi nedeniyle 18.06.2012 tarihinde haberdar olduğunu belirtip dilekçede tebligatın usulsüzlüğüne yönelik bir şikayette bulunmadığı, alacaklı tarafın hazır olmadığı 21/03/2013 tarihli celsede ise usulsüz tebligat şikayetinde bulunduğu, dolayısıyla usulsüz tebligat şikayetinin İİK.nun 16/l.maddesi gereğince öğrenme tarihinden itibaren 7 günlük sürede yapılmadığı anlaşılmıştır.
O halde mahkemece, şikayetçinin talebinin takip öncesi zamanaşımı itirazı olduğu, ancak ödeme emri tebligatına karşı süresinde tebligat usulsüzlüğünün ileri sürülmediği, bu durumda ödeme emrinin tebliğ edildiği tarihe göre itirazın İİK’nun 168/5. maddesi uyarınca 5 günlük sürede yapılmadığı gözetilerek istemin reddi gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm tesisi isabetsizdir.
Kabule göre de ; İİK’nun 169/a-5.maddesi gereğince borçlunun takipten önceki zamanaşımı itirazının kabul edilmesi halinde, mahkemece itirazın kabulü ile takibin durdurulmasına karar verilmesi gerekirken icranın geri bırakılması yönünde hüküm tesisi de doğru bulunmamaştır.
12. Hukuk Dairesi 2013/22308 E. , 2013/31008 K.
Borçlu, hakkında çeke istinaden kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan takipte, çeke dayalı alacağın zamanaşımına uğramasınedeniyle takibin iptali istemiyle icra mahkemesine başvurmuş, mahkemece davanın kabulü ile takibin geri bırakılmasına karar verilmiştir.
Borçlunun icra mahkemesine başvurusu, İİK.nun 169/a maddesi gereğince takibin kesinleşmesinden önceki dönemde çekin zamanaşımına uğradığına ilişkin itirazdır.
Takip dayanağı çekin ibraz süresinin dolduğu tarih itibariyle uygulanması gereken 6762 Sayılı TTK.nun 726. maddesine göre çeklerdezamanaşımı süresi 6 aydır. 6762 Sayılı TTK.nun 730. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 662 ve 663. maddelerinde zamanaşımını kesen sebepler sınırlı olarak sayılmıştır. Bunlar “dava açılması”, “takip talebinde bulunulması”, “davanın ihbar edilmesi” ve “alacağın iflas masasına bildirilmesi”dir. Dava açılmasından kasıt esas olarak alacaklı tarafından açılan davalar olup, Hukuk Genel Kurulu’nun 1996/684-805 sayılı ve 21.11.1996 tarihli kararında benimsendiği üzere borçlunun açtığı menfi tespit davası da zamanaşımını keser. Ancak borçlu tarafından icra mahkemesine yapılan itiraz ve şikayet takibi durdurmayacağından zamanaşımını kesmez.
Somut olayda, Fatih 3.İcra Dairesi’nin 2010/22448 sayılı dosyasında 31.09.2010 keşide tarihli çeke dayalı olarak 11.10.2010 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan takipte ödeme emrinin tebliği üzerine borçlunun süresinde takibe itirazda bulunduğu, Fatih 1.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2010/1832 Esas – 1982 Karar sayılı ve 22.11.2010 tarihli kararı ile yetki itirazının kabulüne karar verildiği, kararın 14.10.2011 tarihinde kesinleştiği, alacaklı vekilinin 25.10.2011 havale tarihli dilekçesi üzerine dosyanın yetkili icra müdürlüğüne gönderildiği, alacaklı vekilinin 19.07.2012 tarihli talebi ile yetkili icra müdürlüğünce örnek 10 ödeme emrinin hazırlanarak borçluya 23.07.2012 tarihinde tebliği edildiği ve borçlunun İİK.nun 168/5. maddesinde öngörülen yasal (5) günlük süre içinde zamanaşımı itirazında bulunduğu anlaşılmıştır.
Takip dosyasında 6 aylık zamanaşımı süresi dolmadan 22.11.2010 tarihinde yetkisizlik kararı verilmiştir. Yetkisizlik kararı icra dairesi tarafından çıkartılan ödeme emrinin iptali sonucunu doğuracağından ve bu karar kesinleşmeden dosyanın yetkili yere gönderilmesi istenemeyeceğinden yetkisizlik kararının verildiği tarihten kesinleşme tarihine kadar zamanaşımı işlemez. Bir diğer ifade ile zamanaşımı durur. Mahkemece hatalı gerekçe ile yetkisizlik kararının verildiği tarih ile dosyanın yetkili icra müdürlüğüne gönderilmesinin talep edildiği tarih arasında geçen dönemdezamanaşımının gerçekleştiği yönünde hüküm tesis edilmiş ise de, alacaklı vekilinin takip dosyasının yetkili icra dairesine gönderilmesine ilişkin 25.10.2011 havale tarihli talebi ile yetkili icra dairesindeki borçluya ödeme emri gönderilmesine yönelik 19.07.2012 tarihli talebi arasında başka işlem yapılmadığı, dolayısıyla takibin kesinleşmesinden önceki bu dönemde zamanaşımının gerçekleştiği anlaşıldığından bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.
Öte yandan borçlunun icra mahkemesine başvurusu İİK’nun 168/5. maddesi kapsamında zamanaşımı itirazı olup bu itiraz İİK’nun 169. ve sonraki maddelerine göre yapılıp incelenir. Bu durumda mahkemece zamanaşımı itirazının İİK.nun 169/a maddesi kapsamında olduğu gözetilerek aynı maddenin beşinci fıkrası gereğince takibin durdurulmasına karar verilmesi gerekirken, istemin, olaya uygun düşmeyen İİK.nun 71.maddesine göre değerlendirilerek takibin geri bırakılması yönünde hüküm tesisi isabetsiz ise de, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından kararın düzeltilerek onanması yoluna gidilmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2013/22310 E. , 2013/31009 K.
Çeke dayalı kambiyo takibinde borçlunun icra mahkemesindeki şikayetinde, takibin kesinleşmesinden sonra icra dosyasının 20.07.2010-18.10.2012 tarihleri arasında işlemsiz bırakıldığını ileri sürerek icranın geri bırakılmasını istemiş, mahkemece, derdestlik nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
6100 Sayılı HMK’nun dava şartları ve ilk itirazlar başlıklı 114/1-1 maddesinde, davanın derdest olmaması dava şartlarından sayılmıştır. Derdestlik, tarafları, dava sebebi (vakıaları) ve dava konusu (talep sonucu) aynı olan bir dava ikinci kez açılırsa, ikinci davada bu husus re’sen veya talep üzerine dikkate alınır ve ikinci dava, dava şartları yokluğundan esasa girilmeksizin reddedilir.
Somut olayda Tekirdağ 2. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2010/153 Esas sayılı dosyası 23.06.2009-24.12.2009 tarihleri arasında takip dosyasının işlemsiz bırakılması nedeniyle zamanaşımına yönelik şikayete ilişkin olup, şikayetçinin bu dosyadaki talebi ise 20.07.2010-18.10.2012 tarihleri arasındaki dosyanın işlemsiz bırakılması nedeniyle zamanaşımına yöneliktir. Bu durumda, zamanaşımı şikayetine konu dosyanın takipsiz bırakıldığı zaman dilimleri farklı olduğundan icra mahkemesinin kabulünün aksine 2010/153 Esas sayılı dosyadaki dava konusunun bu dava ile aynı olmadığından derdestlik şartlarının gerçekleşmediği görülmüştür. Ancak önceki davanın borçlu lehine sonuçlanması halinde bu dava sonuçsuz kalacak olup diğer dava, bu davanın sonucunu etkiler mahiyettedir.
O halde mahkemece, önceki davanın kesinleşmesi beklenip oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/21618 E. , 2013/30964 K.
Alacaklı tarafından başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte, borçlunun İİK.nun 71. maddesi atfıyla İİK’nun 33/a maddesi hükmü uyarınca takibin kesinleşmesinden sonraki devreye ilişkin olarak borcun zamanaşımına uğraması nedeniyle icranın geri bırakılmasıistemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece takibin zamanaşımı nedeniyle iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.
Şikayetin konusu takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşına uğraması nedeniyle icranın geri bırakılması talebine ilişkindir. İİK’nun 71. maddesinin 2. fıkrası “borçlu takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürecek olursa, 33/a maddesi hükmü kıyasen uygulanacaktır” hükmünü düzenlemektedir. İİK’nun 33/a maddesinin 1. fıkrası ise “ilamın zamanaşımına uğradığı veya zamanaşımının kesildiği veya tatile uğradığı iddiaları icra mahkemesi tarafından resmi vesikalara müsteniden incelenerek icranıngeri bırakılmasına veya devamına karar verilir.” hükmünü içerir.
Mahkemenin takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde borcun zamanaşımına uğraması nedeniyle şikayetin kabulü ile icranın geribırakılmasına karar vermesi gerekirken takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsiz ve bozmayı gerektirir ise de; bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından kararın düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2013/22003 E. , 2013/30668 K.
6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesinde çek için düzenlenen zamanaşımı süresi 6 ay iken 03.02.2012 tarih ve 28193 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesiyle bu süre üç yıla çıkarılmıştır. Yine 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK.nun 6273 sayılı kanunun 8.maddesi ile değişik 814. maddesine göre de çeklerde zamanaşımı süresi üç yıldır.
İlke olarak, herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri, yani, geçmişe etkili olmamalarıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860E., 1988/232K.; 13.10.2004 gün ve 2004/10-528E., 2004/533K.; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183E., 2005/241K. sayılı kararları da aynı yöndedir. Bundan ayrı, devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural, “derhal yürürlüğe girme” (I’etfet immediat de la loi novelle) niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Tamamlanmış hukuki durumların yeni yasa veya düzenleyici kuraldan etkilenmemesi, kazanılmış hakların saklı tutulması gereğinden kaynaklanan bir sonuçtur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesi hükmüne göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Kazanılmış hak kavramı, her ne kadar açık bir biçimde Anayasa’da düzenlenmemiş ise de, bunun hukuk devleti kavramının temel taşlarından biri olduğu ve Anayasa’nın bünyesinde mündemiç bulunduğu, Türk Kamu Hukuku’nda, öğretide ve yargısal kararlarda benimsenmektedir.
6763 sayılı Türk Ticaret Kanununun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2.maddesinde Türk Ticaret Kanununun mer’iyetinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükmüne tabi olacakları düzenlenmiştir. Yine, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6/1.maddesinde; “Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir.” düzenlemeleri yer almaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde Türk Ticaret Kanunu’nda zamanaşımı sürelerinin başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkında zamanaşımı süresi ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağına göre çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur. Bu nedenle 6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde zamanaşımı süresi 6 ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise 3 yıldır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında zamanaşımını kesen sebeplerinde 6762 sayılı TTK hükümlerine göre tespiti gerekir.Anılan kanunun 730. maddesi göndermesi ile 662. maddesinde zamanaşımını kesen sebepler” dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılmıştır.
Somut olayda bankaya ibraz tarihi 31.10.2008,01.12.2008,21.04.2009 olan çeklere dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan takipte borçlularca takibin kesinleşmesinden sonra zamanaşımı gerçekleştiği belirtilerek İİK 170/b maddesinin göndermesi ile aynı Kanunun 71/2 ve 33/a maddelerine dayalı olarak icranın geri bırakılması talep edilmekle mahkemece borçlu İdris için ödeme emrinin 20.07.2009 tarihinde tebliğinden sonra dosyanın işlemsiz bırakılmadığı belirtilerek talebin reddine karar verilmiştir.Zamanaşımını kesen sebeplerin her borçlu için ayrı ayrı değerlendirileceği ve az yukarıda değinilen hususlar da dikkate alınarak borçlu İdris açısından zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetsiz olup mahkeme kararın bu ndenle bozulması gerekirken onandığı anlaşılmakla karar düzeltme isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2013/20590 E. , 2013/29777 K.
6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesinde çek için düzenlenen zamanaşımı süresi 6 ay iken 03.02.2012 tarih ve 28193 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesiyle bu süre üç yıla çıkarılmıştır. Yine 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK.nun 6273 sayılı kanunun 8.maddesi ile değişik 814. maddesine göre de çeklerde zamanaşımı süresi üç yıldır.
İlke olarak, herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri, yani, geçmişe etkili olmamalarıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860E., 1988/232K.; 13.10.2004 gün ve 2004/10-528E., 2004/533K.; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183E., 2005/241K. sayılı kararları da aynı yöndedir. Bundan ayrı, devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural, “derhal yürürlüğe girme” (I’etfet immediat de la loi novelle) niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Tamamlanmış hukuki durumların yeni yasa veya düzenleyici kuraldan etkilenmemesi, kazanılmış hakların saklı tutulması gereğinden kaynaklanan bir sonuçtur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesi hükmüne göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Kazanılmış hak kavramı, her ne kadar açık bir biçimde Anayasa’da düzenlenmemiş ise de, bunun hukuk devleti kavramının temel taşlarından biri olduğu ve Anayasa’nın bünyesinde mündemiç bulunduğu, Türk Kamu Hukuku’nda, öğretide ve yargısal kararlarda benimsenmektedir.
6763 sayılı Türk Ticaret Kanununun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2.maddesinde Türk Ticaret Kanununun mer’iyetinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükmüne tabi olacakları düzenlenmiştir. Yine, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6/1.maddesinde; “Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir.” düzenlemeleri yer almaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde Türk Ticaret Kanunu’nda zamanaşımı sürelerinin başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkında zamanaşımı süresi ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağına göre çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur. Bu nedenle 6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde zamanaşımı süresi 6 ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise 3 yıldır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında zamanaşımını kesen sebeplerinde 6762 sayılı TTK hükümlerine göre tespiti gerekir.Anılan kanunun 730. maddesi göndermesi ile 662. maddesinde zamanaşımını kesen sebepler” dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılmıştır.
Somut olayda bankaya ibraz tarihi 6273 sayılı kanunun yürürlük tarihinden önce olan çeklere dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan takipte borçlularca takibin kesinleşmesinden sonra zamanaşımı gerçekleştiği belirtilerek İİK 170/b maddesinin göndermesi ile aynı Kanunun 71/2 ve 33/a maddelerine dayalı olarak icranın geri bırakılması talep edilmekle mahkemece borçlu İdris için ödeme emrinin20.07.2009 tarihinde tebliğinden sonra dosyanın işlemsiz bırakılmadığı belirtilerek talebin reddine karar verilmiştir.Zamanaşımını kesen sebeplerin her borçlu için ayrı ayrı değerlendirileceği ve az yukarıda değinilen hususlar da dikkate alınarak borçlu İdris açısındanzamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetsiz olup mahkeme kararın bu ndenle bozulması gerekirken onandığı anlaşılmakla karar düzeltme isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2013/20591 E. , 2013/29775 K.
6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesinde çek için düzenlenen zamanaşımı süresi 6 ay iken 03.02.2012 tarih ve 28193 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesiyle bu süre üç yıla çıkarılmıştır. Yine 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 Sayılı TTK.nun 6273 Sayılı Kanunun 8.maddesi ile değişik 814. maddesine göre de çeklerde zamanaşımı süresi üç yıldır.
İlke olarak, herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri, yani, geçmişe etkili olmamalarıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E., 1988/232 K.; 13.10.2004 gün ve 2004/10-528 E., 2004/533 K.; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E., 2005/241 K. sayılı kararları da aynı yöndedir. Bundan ayrı, devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural, “derhal yürürlüğe girme” (I’etfet immediat de la loi novelle) niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Tamamlanmış hukuki durumların yeni yasa veya düzenleyici kuraldan etkilenmemesi, kazanılmış hakların saklı tutulması gereğinden kaynaklanan bir sonuçtur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesi hükmüne göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Kazanılmış hak kavramı, her ne kadar açık bir biçimde Anayasa’da düzenlenmemiş ise de, bunun hukuk devleti kavramının temel taşlarından biri olduğu ve Anayasa’nın bünyesinde mündemiç bulunduğu, Türk Kamu Hukuku’nda, öğretide ve yargısal kararlarda benimsenmektedir.
6763 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2.maddesinde Türk Ticaret Kanunu’nun mer’iyetinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükmüne tabi olacakları düzenlenmiştir. Yine, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6/1.maddesinde; “Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir.” düzenlemeleri yer almaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde Türk Ticaret Kanunu’nda zamanaşımı sürelerinin başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkında zamanaşımı süresi ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağına göre çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur. Bu nedenle 6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde zamanaşımı süresi 6 ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise 3 yıldır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında zamanaşımını kesen sebeplerinde 6762 Sayılı TTK hükümlerine göre tespiti gerekir. Anılan kanunun 730. maddesi göndermesi ile 662. maddesinde zamanaşımını kesen sebepler” dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılmıştır.
Somut olayda bankaya ibraz tarihi 6273 Sayılı Yasanın yürürlük tarihinden önce olan çeklere dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan takipte borçlularca takibin kesinleşmesinden sonra zamanaşımı gerçekleştiği belirtilerek İİK 170/b maddesinin göndermesi ile aynı Kanunun 71/2 ve 33/a maddelerine dayalı olarak icranın geri bırakılması talep edilmekle mahkemece borçlu İdris için ödeme emrinin 01.07.2009 tarihinde tebliğinden sonra dosyanın işlemsiz bırakılmadığı belirtilerek talebin reddine karar verilmiştir. Zamanaşımını kesen sebeplerin her borçlu için ayrı ayrı değerlendirileceği ve az yukarıda değinilen hususlar da dikkate alınarak borçlu İdris açısından zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetsiz olup mahkeme kararın bu ndenle bozulması gerekirken onandığı anlaşılmakla karar düzeltme isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2013/20588 E. , 2013/29764 K.
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra oluşanzamanaşımı nedeniyle borçluların İİK. nun 71 ve 33-a maddeleri uyarınca icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, TTK. nun 726.maddesinde yapılan değişiklikle çeklerde zamanaşımının üç yıl olduğu ve bu sürenin dolmadığı belirtilerek istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesinde çek için düzenlenen zamanaşımı süresi 6 ay iken 03.02.2012 tarih ve 28193 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6273 Sayılı Kanun’un 7. maddesiyle bu süre üç yıla çıkarılmıştır. Yine 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK. nun 6273 sayılı Kanunun 8.maddesi ile değişik 814. maddesine göre de çeklerde zamanaşımı süresi üç yıldır.
İlke olarak, herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri, yani, geçmişe etkili olmamalarıdır. Yasaları uygulama durumunda bulunanlar, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak şekilde yorumlamamakla yükümlüdürler. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. Kanun koyucu bu kaidenin aksine düzenleme yapabilir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E., 1988/232 K.; 13.10.2004 gün ve 2004/10-528 E., 2004/533 K.; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E., 2005/241 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.
Bundan ayrı, devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural, “derhal yürürlüğe girme” (I’etfet immediat de la loi novelle) niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Tamamlanmış hukuki durumların yeni yasa veya düzenleyici kuraldan etkilenmemesi, kazanılmış hakların saklı tutulması gereğinden kaynaklanan bir sonuçtur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesi hükmüne göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Kazanılmış hak kavramı, her ne kadar açık bir biçimde Anayasa’da düzenlenmemiş ise de, bunun hukuk devleti kavramının temel taşlarından biri olduğu ve Anayasa’nın bünyesinde mündemiç bulunduğu, Türk Kamu Hukuku’nda, öğretide ve yargısal kararlarda benimsenmektedir. 6763 sayılı Türk Ticaret Kanununun Mer’iyet Ve Tatbik Şekli Hakkında Kanun’un 2.maddesinde Türk Ticaret Kanununun mer’iyetinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükmüne tabi olacakları düzenlenmiştir. Yine, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6/1.maddesinde; “Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri ile hak düşürücü süreler eski hukuka tâbidir.” düzenlemeleri yer almaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde Türk Ticaret Kanununda zamanaşımı sürelerinin başladığı tarihe göre belirlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında çekler yönünden zamanaşımı süresinin başladığı tarihte hangi yasa yürürlükte ise o yasada öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, çek hakkında zamanaşımı süresi ibraz süresinin bitmesi ile başlayacağına göre çekin ibraz süresinin sona erdiği tarihte geçerli olan zamanaşımı süresinin nazara alınması zorunludur. Bu nedenle 6762 Sayılı TTK.’nun 726.maddesini değiştiren 6273 Sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde zamanaşımı süresi 6 ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise 3 yıldır.
Somut olayda, 08.12.2008, 25.12.2008, 14.11.2008 ve 20.11.2008 keşide tarihli çeklerin ibraz sürelerinin bitim süresi 03.02.2012 tarihinden önce dolduğundan, altı aylık zamanaşımı süresine tabidir.
O halde, mahkemece, yukarıda yapılan açıklama ve ilkeler doğrultusunda altı aylık zamanaşımı süresinin geçip geçmediği belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken zamanaşımı süresinin üç yıl olduğu gerekçesi ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
Öte yandan, HMK’nun 297. madesinin (1). fıkrasının (e) bendi gereğince hükümde “gerekçeli kararın yazıldığı tarihin” yer alması zorunlu olup, kanunun bu emredici hükmüne aykırı davranılması da doğru bulunmamıştır.
12. Hukuk Dairesi 2013/19551 E. , 2013/29199 K.
Takip, bonoya dayalı olup, borçlulara örnek 10 nolu ödeme emri 09.02.2009 tarihinde tebliğ edilmiş, borçlular vekili 27.12.2012 tarihinde takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımının gerçekleştiği nedeni ile icra mahkemesine başvurmuştur. Başvuru bu hali ile İİK.’nun 170/b maddesinin göndermesi ile aynı Kanun’un 71/2 ve 33/a maddelerine dayalı olarak takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımının oluşması nedeniyle icranın geri bırakılması talebine ilişkindir.
Mahkemece son işlem tarihi olan 15.05.2009 tarihinden itibaren yasal 6 aylık işlem yapma süresinin geçirildiği, 15.05.2009-24.03.2011 tarihleri arasında dosyanın işlemsiz bırakıldığı, TTK’nun 726. maddesi uyarınca 6 aylık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle icranın geribırakılmasına karar verildiği görülmektedir.
6762 Sayılı TTK’nun 690. maddesi yollaması ile uygulanması gereken aynı Yasa’nın 661/1.maddesi gereğince, bonoda keşideci ve onun gibi sorumlu olan aval verene karşı yapılacak takiplerde zamanaşımı süresi vadeden itibaren 3 yıldır.
Takip dayanağı bonoda şikayetçi borçlulardan M.Ç keşideci, C.Ç. ise aval veren olup, uygulanacak zamanaşımı süresi 3 yıldır.
Somut olayda, ödeme emrinin borçlulara 11.02.2009 tarihinde tebliğ edilmesinden ve takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde, borçlular hakkında 15.05.2009 tarihinde haciz işlemi yapıldığı, 24.08.2011 tarihindeki yenileme talebi üzerine dosyanın yenilenerek borçlulara yenileme emri gönderildiği, bu tarihten sonra yine borçlular hakkında haciz işlemlerinin yapıldığı, bu işlemlerin takibin devamını sağlamaya yönelik işlemler olduğu ve zamanaşımını kestiği, dolayısıyla borçlunun zamanaşımı nedeniyle icra mahkemesine başvuru tarihine kadar 6762 Sayılı TTK’nun 661/1.maddesinde öngörülen üç yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece borçluların zamanaşımı şikayetinin reddine karar verilmesi gerekirken, olayda uygulama yeri olmayan ve çekler hakkındakizamanaşımı süresini belirleyen 6762 Sayılı TTK’nun 726. maddesine dayanılarak zamanaşımının gerçekleştiğinden bahisle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/19217 E. , 2013/28747 K.
Alacaklı vekili tarafından başlatılan çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlu vekili, takibin işlemsiz bırakılmasınedeniyle zamanaşımı oluştuğunu belirterek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, istemin kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.
Takip dosyasında ödeme emrinin borçluya 18.01.2012 tarihinde tebliğ edildiği ve 5 günlük süre içinde zamanaşımı itirazında bulunmadığının anlaşılması karşısında, bu tarihten sonraki süreçte takibe konu çekin zamanaşımına uğrayıp uğramadığını değerlendirmek gerekir.
İİK.nun 71/1.maddesi uyarınca borçluya borcu ödemesi konusunda süre verilmiş olması halinde ödeme taahhüdü süresince zamanaşımıişlemez.
İİK.nun taksitle ödeme başlıklı 111.maddesi son fıkrasında ise; “Taksitlerden biri zamanında verilmezse icra muamelesi ve süreler kaldığı yerden devam eder” düzenlemesine yer verilmiştir.
Taksitlendirme sözleşmesinde ödemeyi ikiye ayırmak gerekir. Birincisi İİK.nun 111.maddesinin 1. ve 2.fıkralarında düzenlenen borçlunun yasal hakkından doğan taksitlendirme, ikincisi ise, alacaklının kabulüne bağlı olan taksit sözleşmesi ile yapılan taksitlendirmedir.
Buna göre, taraflar arasında düzenlenen 31.03.2012 tarihli sözleşme, İİK.nun 111.maddesinin 3.fıkrası kapsamında taksit sözleşmesi niteliğindedir. Sözleşme gereğinin yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için sözleşmede belirtilen taksit dönemi içinde alacaklı yanca ödemenin beyan edilmesi ve tahsil harcının yatırılması gerekir. Ancak bu suretle aynı maddenin son fıkrası hükmünün uygulanması mümkün olabilir. Takip dosyasında borçlu yanca icra dosyasına para yatırıldığına dair makbuz bulunmadığı gibi alacaklının da taksit konusu tutarı haricen aldığına ilişkin bir beyanı ve tahsil harcı yatırıldığına ilişkin makbuza rastlanmamıştır.
Bu durumda ilk ve aynı zamanda son taksit tarihi olan 30.06.2012 tarihinden itibaren İİK.nun 111/son maddesi uyarınca süreler yeniden işlemeye başlayacağından ve bu tarihten itibaren 6 ayı aşkın bir süre geçmeden iş bu dava açıldığından zamanaşımı şikayetinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde şikayetin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/16675 E. , 2013/28537 K.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.09.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Borçlunun, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde zamanaşımının oluştuğu iddiasıyla icranın geri bırakılması istemiyle mahkemeye müracaat ettiği, mahkemece, borçlu duruşmaya gelmediğinden ve üç ay içinde yenileme talebinde de bulunmadığından HMK. nun 150. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği görülmektedir.
Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla yapılan takipte borçlunun, İİK.nun 71/2 ve 33/a maddelerine dayalı olarak takibin kesinleşmesinden sonraki aşamada zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılması talebi şikayet niteliğindedir.
Şikayetler hakkında yargılama usulünü düzenleyen, İİK.nun 18/3. maddesi; “Aksine hüküm bulunmayan hallerde icra mahkemesi, şikayet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir” hükmünü içermektedir.
O halde mahkemece İİK’nun 18/3.maddesi gözetilerek, taraflar gelmeseler bile inceleme yapılıp şikayetin sonuçlandırılması gerekirken, olayda uygulama yeri bulunmayan HMK’nun 150. maddesine göre davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/19640 E. , 2013/28423 K.
Alacaklı vekili tarafından başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlunun, takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde işlemsiz bırakılması nedeniyle zamanaşımı oluştuğunu belirterek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, şikayetin kabul edilerek icranın geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
TTK.nun 688/6. maddesine göre bononun, kambiyo senedi vasfını taşıyabilmesi için, tanzim yeri unsurunu ihtiva etmesi gereklidir. Aynı Kanunun 689/son maddesine göre ise, tanzim edildiği gösterilmeyen bir bononun, tanzim edenin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde tanzim edilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır. H.G.K.’nun 02.10.1996 tarih ve 1996/12-590 sayılı kararında da benimsendiği üzere, tanzim yeri olarak idari birim adının yazılması yeterli ve zorunlu olup, ayrıca adres gösterilmesi mecburiyeti bulunmamaktadır.
Somut olayda alacaklı tarafından takibe konu edilen senette keşide yeri bulunmadığı anlaşıldığından bono vasfı bulunmamaktadır.
İcra takibine konu alacak hangi zamanaşımı süresine tabi ise icra takibinin kesinleşmesinden sonraki dönemde de aynı zamanaşımı süresi uygulanır. Bu durumda, kambiyo senedi niteliği taşımayan dayanak belge bono niteliğinde olmayıp, adi havale hükmünde olduğundan mücerret borç ikrarı taşımayan bu belge Borçlar Kanunu’nun 125. maddesinde düzenlenen on yıllık zamanaşımına tabidir. Takipte bu sürenin dolmadığı ve dolayısıyla zamanaşımının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.
O halde, mahkemece, bono vasfı bulunmayan dayanak belge yönünden genel zamanaşımı kuralının uygulanması gerektiği hususu göz ardı edilerek zamanaşımı şikayetinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/20060 E. , 2013/27679 K.
Asıl borçlu hakkındaki kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takibin kesinleşmesinden sonra yapılan haciz işlemi sırasında şikayetçinin icra kefili olduğu, icra emri düzenlenmesi üzerine de icra mahkemesine gelerek, asıl borçlu hakkındaki takibin zamanaşımı nedeniyle geri bırakıldığından bahisle kendisi hakkında icra emri düzenlenemeyeceğini ileri sürdüğü görülmektedir.
İcra kefilinin sorumluluğu asıl borçludan müstakilolup asıl borçlu yönünden borcun zamanaşımına uğramış olması kefili sorumluluktan kurtarmaz. Kefalet tarihinde icra mahkemesince verilmiş bir icranın geri bırakılması kararı olmadığından ve asıl borçlu yönünden o tarih itibariyle takip kesinleşmiş olduğundan icra kefiline icra emri gönderilmesinde yasaya aykırılık yoktur.
O halde mahkemece şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken aksine düşünce ile kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/13045 E. , 2013/21984 K.
Alacaklı tarafından borçlu kooperatif hakkında bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra oluşan zamanaşımı nedeniyle, borçlunun İİK.nun 71 ve 33-a maddeleri uyarınca icranın geri bırakılması istemiyle icra mahkemesine başvurduğu görülmektedir.
Takip dayanağı belge kambiyo senedi niteliğinde bono olduğundan olayda TTK.nun 690. maddesi göndermesi ile aynı Kanunu’un 661, 662 ve 663. maddelerinin uygulanması gerekir. Borçlar Kanunu’nun 133.maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan TTK.nun 662. maddesindezamanaşımını kesen sebepler “dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılmıştır. Öte yandan, alacaklı tarafından takibin devamını sağlamaya yönelik olarak yapılan icra takip işlemleri dezamanaşımını keser. TTK.nun 663/2.maddesine göre ise, zamanaşımının kesilmesi ile kesildiği tarihten itibaren yeni bir zamanaşımı süresi işlemeye başlar.
Borçlu, hakkında 02.04.2007 vadeli bonoya dayalı olarak yapılan kambiyo takibinde, 16.05.2012 tarihinde icra mahkemesine başvurarak, takip dosyasında son işlem tarihinin 17.11.2008 olduğunu ileri sürerek takibin kesinleşmesinden sonra ki devrede zamanaşımı süresinin dolduğunu ileri sürerek takibin iptalini istemiş, mahkemece, alacaklının icra müdürlüğünden aldığı yetki belgesine dayalı olarak üçüncü kişi hakkında tapu iptal davası açtığı, bu işlemin zamanaşımını kesmediği gerekçesiyle istemin kabulüne karar verilmiştir.
TTK’nun 662.maddesinde dava açılmasından anlaşılması gereken kambiyo senetleri hukukuna ilişkin bir talep dolayısıyla genel mahkemede usulüne uygun bir dava açılmasıdır. Tapu iptal ve tescil davası, anılan maddede bahsedilen nitelikte bir dava değil ise de,Alacaklının 26.06.2009 tarihli borçlu kooperatife ait fakat tapuda 3. kişiler adına kayıtlı taşınmazlar için İİK’nun 94/2. maddesi uyarınca yetki verilmesi ve taşınmazların devrinin önlenmesi için tapuya şerh verilmesi talebi üzerine icra müdürlüğünce alacaklıya 24.07.2009 tarihli yetki belgesinin verildiği ve tapuya dava açılmasına ilişkin şerh verildiği görülmektedir. Alacaklının bu işlemi alacağın tahsilini sağlamaya yönelik takip işlemi olup zamanaşımını keser. Bu durumda şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesi isabetsiz olup, mahkeme kararının bu nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekirken maddi hataya dayalı olarak onandığı anlaşıldığından onama kararının kaldırılarak mahkeme kararının bozulmasına karara vermek gerekmiştir.
12. Hukuk Dairesi 2013/12728 E. , 2013/20219 K.
Alacaklı tarafından başlatılan çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlunun, takibin işlemsiz bırakılmasınedeniyle zamanaşımı oluştuğunu belirterek icranın geri bırakılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, şikayetin reddedildiği anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanunu’nun 133.maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan ve TTK.nun 730/18.maddesi gereğince çekler hakkında da uygulanması gereken aynı kanunun 662.maddesinde zamanaşımını kesen sebepler “dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılmıştır. Yine, TTK.nun 730/18. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı kanunun 663/2. maddesi gereğince zamanaşımı kesilince son işlem tarihinden itibaren, müddeti aynı olan yeni bir zamanaşımı işlemeye başlar. Ayrıca, alacaklının, takibin devamını sağlayıcı nitelikte her takip işlemi ile de zamanaşımı kesilir ve yeni bir süre işlemeye başlar. Ayrıca, İİK.nun 71. ve 33/a maddelerine göre de, “takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde” zamanaşımının gerçekleştiği tespit edildiği takdirdeicranın geri bırakılmasına karar verilmesi zorunlu bulunmaktadır.
Somut olayda ödeme emrinin borçluya 25.05.2010 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun alacaklının yetkili hamil olmadığı gerekçesi ile takibin iptali için Bursa 2. İcra Mahkemesi’nin 2010/542 E. Sayılı dosyasında şikayette bulunduğu, 22.03.2011 tarihinde 22.12.2009 tarihli 2000 Tl bedelli çek yönünden kabulüne, diğer 7 çek hakkındaki şikayetin reddedilerek takibin kesinleştiği; Bursa 2. İcra Mahkemesinin 22.03.2011 tarih ve 2010/542 E. 2011/266 K.sayılı şikayet davasında verilen 03.06.2010 tarihli icra takibinin dava sonuna kadar durdurulmasına ilişkin ihtiyati tedbir kararı (HUMK’nun 112. maddesine göre mahkemece aksine bir karar verilmediğinden) 22.03.2011 karar tarihi itibarıyle kalktığı, alacaklı tarafından takip dosyasının tedbirin kalktığı tarihten sonra 19.09.2011 tarihinde haciz talep edildiği bu talepten sonraki ilk talebinin 09.04.2012 tarihi olduğu, takip dayanağı belgeler kambiyo vasfında çek olup ibraz süresinin dolduğu tarih itibariyle uygulanması gereken 6762 Sayılı TTK’nun 726. maddesi uyarınca, 6 aylık zaman aşımı süresine tabi olup altı aylık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşıldığından, mahkemece borçlunun zamanaşımı itirazının kabulü ile İİK.nun 71. ve 33/a. maddesi uyarınca icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, davanın reddi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/10395 E. , 2013/20198 K.
Borçlular vekili icra mahkemesine başvurusunda; 03.06.2004 tarihinde yapılan takiple kesilen zamanaşımında 6 ayı aşacak şekilde işlem yapılmadığını ileri sürerek zamanaşımı nedeniyle takibin talikine karar verilmesini talep etmiş, mahkemece itiraz kabul edilerek İİK’nun 33/a ve 71/2. maddeleri gereğince icranın geri bırakılmasına karar verildiği görülmüştür.
Somut olayda alacaklı tarafından çeke dayalı olarak 03.06.2004 tarihinde kambiyo senetlerine özgü takip başlatıldığı, ödeme emrinin itiraz eden borçlulara 01.10.2012 tarihinde tebliğ edildiği, zamanaşımı itirazının 10.01.2013 tarihinde yapıldığı anlaşılmıştır. İcra dosyasında en son alacaklı vekilinin 06.05.2005 tarihli talebi ile borçluların Mudanya adresine ödeme emri gönderilmesi istenmiş, bu adrese çıkan ödeme emirleri bila tebliğ iade edildikten sonra 24.09.2012 tarihinde takip yenilenmiş, ödeme ve yenileme emri 01.10.2012 tarihinde tebliğ edilip, 15.11.2012 tarihinde borçlulardan N.T.huzurunda haciz yapılmıştır. 06.05.2005 tarihi ile alacaklının yenileme talebine kadar kesinleşen bir takip yoktur. Bir başka anlatımla 07.06.2005 tarihinde borçlulara tebliğ edilen bir ödeme emri bulunmadığından takibin kesinleştiğinden de bahsedilemez.
Borçlular vekilinin itirazı, bu haliyle takip öncesi zamanaşımı itirazıdır ve İİK’nun 168/5. maddesi uyarınca bu itirazın 5 günlük sürede yapılması zorunludur. Bu durumda mahkemece istemin süre aşımı nedeniyle reddi gerekirken somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle zamanaşımıitirazı kabul edilerek icranın geri bırakılması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/10408 E. , 2013/19518 K.
Alacaklı tarafından borçlu aleyhine, çeklere dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatıldığı, takibin kesinleşmesinden sonra, borçlunun icra mahkemesine başvurarak, takip sonrası zamanaşımının dolduğu gerekçesi ile icranın geri bırakılması isteminde bulunduğu, mahkemece tasarrufun iptali davası açıldığı ve anılan dava ile zamanaşımının kesildiği gerekçesiyle istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
İcra mahkemesince verilen kararlar, kural olarak maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmemekle birlikte, aynı takip dosyası nedeniyle, aynı taraflar arasında ve aynı konuda daha önce verilen icra mahkemesi kararları, kesinleşmek koşuluyla sonraki şikayet yönünden kesin hüküm teşkil ederler.
Somut olayda, zamanaşımı şikayetinde bulunan borçlu İ.K.’ın aynı takip dosyasıyla alakalı olarak 10.10.2008 tarihinde takibin kesinleşmesinden sonraki döneme ilişkin zamanaşımı şikayetinde bulunduğu, bu şikayet üzerine İstanbul 11. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 22.12.2008 tarih ve 2008/1431 E.-2008/1683 K. sayılı kararı ile istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, yukarıda açıklandığı üzere, borçlunun icra mahkemesine 10.10.2008 tarihinde yaptığı zamanaşımı şikayetinin reddine dair icra mahkemesi kararı, kesinleşmesi halinde, 10.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin olarak, sonradan yapılan şikayet yönünden kesin hüküm teşkil edeceğinden, mahkemece söz konusu kararın kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılıp değerlendirilmesi, kesinleşmemiş ise sonucunun beklenmesi ve oluşacak duruma göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
12. Hukuk Dairesi 2013/10621 E. , 2013/19633 K.